Alman Kralı II. Frederick 1750 yılında Potsdam’dan geçiyor. Orayı çok beğeniyor ve ”Bana şuraya bir saray yapın” diyor. Ertesi gün adamları gidip bakıyorlar, Kral’ın beğendiği yerde bir değirmen. Adamlar kapıyı çalıyor, yaşlı değirmenci açıyor.
– Buyurun?
– Bizi Kral gönderdi. Burayı görüp çok beğendi, satın alacak. Kaç para?
– Satmıyorum ki ne parası?
– Kralın isteği.
– Bana ne. Ben satmadıktan sonra kimse alamaz ki.
Adamları gelip Kral’a diyorlar ki;
– Efendim beğendiğiniz yerdeki değirmenci deli. Satmıyorum dedi.
– Çağırın bakalım bana şu adamı.
Değirmenci gelip, Kral’ın karşısında duruyor. II. Frederick;
– Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaç para?
– Yoo yanlış anlamadım, adamların da dün bunu söyledi. Satmıyorum!
– Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim.
– Sen koskoca kralsın, paran çok. Git Almanya’nın her yerine saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım. Satmıyorum!
II. Frederick ayağa kalkıyor;
– Unutma ki ben Kralım!
Değirmenci bakıyor ve diyor ki;
– Asıl sen unutma ki Berlin’de hâkimler var!
Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir.
Kralın bütün derdi kendi zevki için ihtişamlı bir yazlık saray iken, değirmencinin derdi ekmek teknesi… Kral isteğine karşılık adalet, değirmencinin hakkını koruyor…
İşte hukuk bunun için var. Zayıfların ve haksızlığa uğrayanların hakları için.
Bugün Potsdam’da Sansosi Sarayı ve değirmen yan yanaduruyor.
Bu fotoğrafta Saray ne kadar büyük ve ihtişamlı olursa olsun, değirmen adaletin gücünü temsil etmesi bakımından daha ihtişamlı görünüyor.
Peki, bizim sarayların (!) adaletle arası nasıl?
Kâğıthane ilçesinde yer alan İstanbul Adalet Sarayı Avrupa’nın en büyük adliyesi unvanına sahip.
Bizler bugün “İtibardan tasarruf olmaz” denilerek yaptığımız Adalet saraylarının büyüklüğü ile övünürken, adaletsizliğimizle dövünüyoruz.
Aslında bu binalara saray demek de ironi.
“Demokratik ülkeler kuvvetler ayrılığı rejimine geçmesine rağmen, yürütme ve yasama gücünün karşısında yargının zayıf görünmemesi için adliyenin – yargının – görev yaptığı binalara saray diyerek durumu eşitlemek istemiş olabiliriz…”
Ya da adalete ihtiyacı olan insanların çokluğu karşısında büyük yapılar inşa edilmiş de olabilir…
Zira adalete ihtiyacı olan insanların çok olduğu bir yerde, adliyeler genişlemek zorundadır. İçini neyle doldurduğunuza bakmadan üstelik.
Binaların adına ne derseniz deyin, hangi sarayı inşa ederseniz edin, sistem aynı hantallığı koruduğu; cezaların yetersizliği, kararların uygulanamaması, hak hukuk çerçevesinde güvenli hizmet sunulamadığı müddetçe adalet anlayışında hiç bir değişme olmayacaktır.
Değirmenci ne demişti? “Almanya’da hâkimler var.”
Burada ortak payda işleyiş ve HUKUKÇUDUR.
Yargının başarısı; yargıç, savcı ve avukat üçlüsünün ortak ve uyumlu çalışmasına bağlıdır. Bunun için de, güçlünün değil, haklının mahkemelerde galip gelmesi gerekir.
“ Saraylar değil, mahkemeler konuşmalı.”
H. NURCAN YAZICI