Devletlerin başka devletlerle ilişkisine dış politika diyoruz…
Bu ilişkiler esnasında, devlet olarak sahip olduğunuz inancınız, ortaya koyduğunuz bazı temel ilkeleriniz ve değerleriniz ise sizin kimliğiniz oluyor…
Bu ilişkilerin sorumluları yani diplomasiyi yöneten diplomatlar, hiçbir zaman duygusal kararların adamı olamazlar… İnce dengeleri, devlet geleneğini ve geçmişe dair devlet tecrübelerini her daim ön planda tutmak zorundadırlar.
Geldiğimiz noktada, İktidarın çok başlılığı, dış politika konusunda tamamen duygusal(!) düşünmesi, kimliksizliği, olayları doğru analiz edememekle, ülkemizi birçok çıkmazın içinde bıraktığı gibi, devlet geleneğimizin(!) ABD ile yaşama arzusunu ortaya koymasına rağmen, bölgenin güvenilmez adamı görüntümüz sürmektedir.
Son güvenilmez etiketimiz ise maalesef IŞİD’le… IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) örgütü uzun süredir aktif.
Bölgede küresel güçlerden gizli kapaklı aldığı destekle de dengeleri değiştirebilecek bir unsur olarak güçlenmekte. Musul’u işgali ve konsolosluğumuzu ele geçirip, vatandaşlarımızı rehin alışıyla birlikte bizim de gündemimize direk bir halde otursa da, Irak içindeki eylemleriyle de aslında uzun zamandır vardı. Keskin tavırları ve aldıkları parasal destekle de, Suriye’de çetelesini tutmakta zorlandığımız sıradan yapılardan biri olmadığını da gözümüze sokarcasına gösterdi
Bu nokta da insanların anlamakta zorlandıkları şey ise, gerçek anlamda kimden destek aldıkları ve kime hizmet ettikleri…
Dünya bu konuda kafa yorarken ve de IŞİD’le nasıl mücadele edilmesi gerektiğini ve sonuçlarını konuşurken, Türkiye’nin bu konunun çözüm üreten kısmında değil de örgütü besleyen ve koruyan olarak görülmesi, ABD stratejik ortağımızın her isteğini yapmamıza rağmen suçlanmamızın devam etmesi, dış politikamızın nasıl bir acziyet içinde olduğunu göstermektedir
Bu acziyetle, PKK terör örgütünün olumsuz sonuçları sırtımıza yük olarak bindirilmiş, şimdi de yine PKK ile IŞİD’e karşı mücadele etmek garabeti önümüze konmuştur.
Bu tür örgütlerle ilgili yorumlar yapmak için bilmemiz gereken başlıca konu; örgütlerin üst yönetim kademeleri tarafından kurnazca işletildiğidir. Ve genelde de üst yönetimin en önemli amacı; örgütün güçlü olması ve de devamlılığıdır. İşte bu noktada her kim destek verirse ona hizmette kusur etmezler. Bu tespit, IŞİD’e olduğu kadar PKK yarınına ve karanlığına da biraz ışık tutacaktır.
Genel olarak şöyle bir bakınca, yasadışı örgütlerin varlığından neredeyse herkes kazançlı çıkmakta. Biri hariç; o da Türkiye.
Tüm bunlardan hareketle, Türkiye’nin daha fazla zaman geçirmeden bir an evvel ortaya (politik, sosyolojik ve psikolojik) bir çözüm reçetesi koyması gerektiğini bir kez daha tekrarlıyorum.
Yetkililerin durumun ciddiyetinin farkına varması, konuyla ilgili milli bir yol haritası ortaya koyarak, hayati bir başka konu olan; gençlerimizin terör örgütleri konusunda (uyuşturucuyla mücadele gibi) uyarılması doğrultusunda harekete geçmesi, artık kaçınılmaz bir haldir.