Türk’ün toprağa bağlılığı “ana”ya hürmet ve de “cennete” hasret gibidir.
Bu öyle büyük bir sevdadır ki, “doğurana doyurana” vefa; ondan var olmanın, onda kalmanın, onunla harmanlanmanın idraki; bu yüzden de Türk, “ana” der sarılır toprağının sıcağına…
“Gözümüzde bir hasret parlayarak düşünce,
Toprak ana elbette bize açar kolunu.
Onun kadar düşünmez bizi hiçbir düşünce,
Kendi koynunda saklar can veren her oğlunu.” H.N. Atsız.
İşte bu kara sevda da aranmalı, Türk’ün ‘baharı’ bayram belleme nedeni!..
Nevruz’u, insanların, çiçeklerin ve böceklerin, güneşin renkleriyle buluşması olarak tanımlasak da; toprakla hesabımız dostluktan öte; aşk bağlamında, Türk’ün gözü, kulağı yüreği toprakta atar aslında.
Kar kış derken… baharın gelişi; Yani “Bahar” en çok da, bereket, İNSANIMIN TOPRAĞA OLAN HASRETİ’NİN bitişi.
Türk’ün destanı; Türk’ün Kutlu Toyu: Nevruz…
“Sen bendini yıkan asi su,
Sen engel tanımayan rüzgâr,
Sen Ergenekon Dağı’ndan doğan güneş…
Sen Allah’ın iman ve bilek gücü ile donattığı şanslı kul…
Senin adın: TÜRK!”
Bu mısralarda şairin de dediği gibi; sınırlarına sığmayıp bendini yıkan o asi suyun, nefesini Tanrı Dağı’nın, Altayların eteklerinden alan engel tanımaz rüzgârın, Ergenekon’da demirden dağları eriten o kızgın güneşin çocuklarının, Allah’ın iman ve bilek gücünü birleştirerek dünyanın en muhteşem, en güçlü silahı olarak yarattığı yüce Türk milletinin “topraklarda” yenilenişi doğuşudur Nevruz-Ergenekon.
Nevruz, eğer yeni yıl ve doğanın uyanışı manasında ise; doğa ile bu kadar iç içe olan, onunla bu kadar özdeşleşmiş, ona bu kadar benzeyen bir milletin, ‘Demirden dağları eriterek’ kendine çıkış yolu bulması; aynı zamanda, uyanması, yenilenmesi, baharlanması değil mi?
Yüz yıllardır kutlana gelen Nevruz’a, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk; “"Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır" felsefiyle beraber, Türk milletinin kendi kültür kimliğinin ve geleneğinin unutturulmaması adına, Cumhuriyet’in ilk yıllarında resmi bir hüviyet vermiş…
Lakin birçok geleneğimiz ve değerlerimiz gibi, “bayramların”da kaynaştıran, barıştıran, insanı değerli kılan yanı unutturulunca(!), baharın “sarı kırmızı yeşil” mis kokan(!) nevruz çiçekleri bile yerini, bölücü naraların kötü kokusuna bırakmıştır.
Bugün, Türk’ün öz be öz bayramı olarak kutlana gelen Nevruz, birilerinin, kötü emellerine alet etmek için sahip çıktığı bir bayram ve de kutlama niteliğindedir. Öyle ki yeni neslim “toprağın baharı beklediğini, baharın da toprakla güzelleşeceğini ”bilmemekte…”Nevruz” ateşine(!) öcü gözüyle bakmaktadır.
Nevruz; Türk dünyası ve coğrafyasının ortak kültürüdür. Elbette kendine, sözde tarih yazmaya ve sözde kültür oluşturmaya çalışanlara ilham olabiliriz ama bu destanın “ruhu da, toprağı da (!) çeliğe sarılı Türk’e aittir”, bu da biline.