“Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez”
Böyle bir şiir, ancak ve ancak Trabzon havasını teneffüs etmiş yürekten çıkar dersem abartmış olmam değil mi?
Değerli okurlarım, aslında bugün burada sizlerle Trabzon’u konuşacak, zaman zaman dile getirdiğim Trabzon sorunlarına kentin yöneticilerinin duyarsızlığından ve sorularıma yeterince cevap alamadığımdan bahsedecektim… Yine onların kente olan hizmetlerini anlatmak yerine, gazetelere verdikleri boy boy ‘show görüntülerine’ ve bu görüntülerle nasıl bir göz boyama yoluna gittiklerini anlatacaktım. Dolayısıyla Trabzon’a yapılan hizmetlerin ve Trabzon’da yapılan siyasetin samimiyetini ortaya getirip sorgulamanızı isteyecektim…
Seçim hazırlığının başladığı bugünlerde, her hangi bir partiden aday adayı olma düşüncesinde olanlara; Trabzon’da yaşayan, Trabzon’un nimetlerinden faydalanan, daha sonra da Trabzon’un oyuna talip olanlara, Trabzon’u ve Trabzonluyu ne kadar tanıdıklarını ve bildiklerini soracaktım…
Konuyu biraz daha açayım;
Trabzon’u sevmek kadar, toprağı elinden alınan köylüsünü, yalnızlık sarmalındaki varoşlarını, AVM’lere sıkıştırılan sosyal hayatını, yok sayılan sanatını, kaybedilen bakırcılığını, çıkmazlarda kalan toki mağduru sokaklarını, hes’in elinde can çekişen suyunu, gittikçe küçülen balıklarını, sadece adıyla varlığını sürdüren hamamlarını, mutsuz yolların mutsuz dolmuşçularını, Yunan’ın bile göz koyduğu kemençesini, betonlara sıkıştırılan yeşilini, bordosunu, mavisini, karasını, denizini, yaylasındaki küs çiçeğini, çiçekler içinde olmasını dilediğimiz Boztepe’sini, yüreklerde atan topunu, vatanı için ölümü göze alan büyük yürekli insanlarını yakından tanımak gerektiği konusunda da sohbetleşelim istemiştim…
Bu derin sohbeti ileriki bir tarihe bırakarak söz konusu devletse diyerek, ülkemizin geleceği devletimizin bekası tehlikesine dikkat çekmek üzere, gündemimi Güneydoğuya çeviriyorum.
Tarihten edindiğimiz tecrübelerimiz bize der ki, Devlet meseleleri müsamaha gösterilecek konular değildir. Devletin zarar görmesi halinde ise o devletin tebâsı da (millet de) bu zarardan fazlasıyla payını alacaktır. Devletin gevşetilmesinin bir sonraki adımı milletin dağılması anlamını taşıdığını yine tarihten bilebiliyoruz.
İktidarın hainleri yol arkadaşı görme gafletinde bulunması ve ülke kaderini hainlerle belirleme gayreti, Türk milletine yapılan ne büyük bir zulümdür. Ki, bu zulmü ve Devlet’in güçsüzleştirilmesiyle bozulan milli birliğimizi kim görmezden gelebilir.
Yedi düvele diz çöktürmüş şerefli bir ecdada sahip bizler, şimdilerde yedi teröristin önünde diz çöktürülmüş devletimize yutkunarak bakıyoruz. Devlet erkânının milletinden aldığı yetkiyi kullanamamasını ve acziyetini kahrolarak izliyoruz.
Bu teslimiyette sadece Türk kimliği yok sayılmıyor; ya da Türk adı silinmeye çalışılmıyor?.. Müslüman Güneydoğu halkı PKK gibi dinsiz bir örgütün eline teslim ediliyor. Devleti PKK kanlı terör örgütünün muhatabı yapmaları ve de hala İmralı canisinden umut beklemeleri işin cabası.
Devletini güçsüzleştirenlerin, İslam’ın yerini daraltanların, kendilerini her seferinde İslam’a hizmet ediyoruz diye tanıtanların, aslında İslam adı altında iktidarları için çaba sarf ettiklerini ve dini siyasetlerine propaganda aracı olarak kullandıklarını apaçık görebiliyoruz.
"Allah (celle celâlühü) devlete ve millete zeval vermesin."