Sonuçlarını merakla beklediğimiz 7 Haziran genel seçimlerinin üzerinden on gün geçti. Seçimin sonuçlarına göre kaybeden AKP, beklentilerin üzerine çıkamayan ve tabir-i caizse yerinde sayan CHP; oylarını artıran ama nedense kazancı fark edilemeyen MHP, geldiği nokta itibariyle siyaset kurumunun ajandasına kara bir leke, kara bir not olarak yazılan HDP, şimdi yan yana gelmek Millet iradesinin işaret ettiği gibi bir koalisyon hükümeti kurmak zorunda görünüyorlar….
Seçim sonuçları neticesine göre, en fazla oy almasına rağmen, iktidarı kaybeden dolayısıyla da, hayal kırıklığı yaşayan parti şüphesiz AKP oldu.
Millet, içeriği belli olmayan, ismi üzerinde derin kuşkular barındıran ‘Başkanlık Sistemi’nden ve bugünkü parlamenter sisteme yönelik yapılan kara propagandadan rahatsızdı.
Millet bunca zaman büyük bir sabırla izlediği, kutuplaşmaların, cepheleşmelerin başlıca müsebbibi olarak gördüğü AKP’yi demokratik bir ortamda cezalandırdı.
Millet, öyle bir zamanda, öyle büyük bir savunma yaptı ki, bu savunma ile cumhuriyetimizi ve cumhuriyetimizin kazanımlarını son anda güçlükle de olsa muhafaza etmeyi bildi.
Netice de, hem Cumhurbaşkanı ve AKP Eş Başkanı olarak seçim kampanyasına katılan ve meydan meydan gezen Erdoğan hem de, iktidarın politikaları, millet iradesinden gerekli cevabı ve karşılığı görmüş oldu.
Bundan sonra ne yapmak lazım? Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir, Anayasa’da yapılması gerekenler, atılması gereken adımlar açıkça bellidir. Seçimler sonucunda hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olma hakkına sahip değilse, bu demektir ki ülkede bir koalisyon hükümeti kurulacaktır. Koalisyon için lazım olan en öncelikli şeyin adı ise, uzlaşma kültürüdür. Türk siyaset kurumu uzlaşma kültürüne sahiptir.
Geçmişte ise bunun örnekleri çoktur. Bir araya gelmesi çok zor gibi görünen partilerin ne denli uyum içinde çalıştıklarını yakından gördük. Özetle, koalisyonun kurulamaması belirsizliği, belirsizlik kaosu, kaos yıpranmayı ve gerilemeyi beraberinde getirir.
Milletin genel düşüncesi, “Un var, şeker var, helvacı var, peki helva nerede?..” Kimse helva için bize tekrardan gelmesin şeklindedir.
Zira millet ülke geleceği için umutsuz ve endişeli. Bir an evvel bir şeyler yapılması gerektiğini ve geç kalınmamasını düşünüyor…Kendi cephesinde ise yorgun, çaresiz, bitap düşmüş bir haldedir; yarınlarını güvende hissetmiyor, çoluğuna-çocuğuna iyi bir gelecek hazırlayamıyor.
Şimdi, seçimler öncesi vaatlerini sunmuş, bugüne kadar birikmiş birçok problemi çözeceklerini belirtmiş umut olmuş siyasi partilere millet sesleniyor, ‘peki ne duruyorsunuz? Çözün benim dertlerimi!’
Peki, bütün bu verilmiş sözlerin yerine getirilmesinin önünü kapatan kim? AKP.
AKP`ye hatırlatırım; Bizim insanımız sıkıntılı işleri pek sevmez. Bizim insanımız devlet işlerinde tıkanıklığı asla sevmez. Bu hususta çok acı tecrübelere sahiptir çünkü. Mesela yakın tarihte, 12 Eylül darbesinin sürecini hızlandıran sebepleri iyi bilir, iyi hatırlar. Onun için, faturanın kendisine kesileceğini anlarsa, faturayı kendisinden önce seçim sonrası memleketin gidişatını bir şekilde düzeltemeyen siyasi partilere keser. Keser mi dersiniz? Evet, kesinlikle keser!..
Seçimin cezalısı olan AKP’nin, bu sonuçtan sonra, partilerin kırmızı çizgilerine olur vermekten, özellikle MHP’nin ortaya getirdiği HDP’siz ve müdahalesiz (Erdoğan’sız )bir çalışma şeklini kabul etmekten başka şansı yoktur.
İşin bir de ekonomi kısmı var…
Biliyorsunuz, ülkemizin ekonomisi öyle zannedildiği gibi pek parlak değil. İş dünyası endişeli, toplumun bütün kesimleri kaygılı. Ülke ekonomisi böylesi kırılgan iken, hiçbir parti devletin ve milletin karşı karşıya kaldığı bu büyük gerçekleri görmezden gelemez. Çözüm geliştiremeyenler, doğal olarak çözümsüzlüğün parçası sayılırlar. Hal böyle olunca da, çözümsüzlüğün tarafında saf tutmuş bir halde ‘erken seçim’e gidenler, (özellikle de mağdur edebiyatına başvurmaya hazırlanan AKP) kaybedenlerden olurlar. Yani, olası bir erken seçimin zannedildiği gibi partiler için garantisi yoktur, bilakis büyük riski vardır. Söylemedi demeyin!
…
Değerli okurlarım, malumunuz Ramazan ayına ulaştık… Cümle inananların Ramazan-ı Şerif-i mübarek olsun, hayırlara vesile olsun, berekete vesile olsun. Şüphesiz sizler daha iyi bilirsiniz ama bir farkındalık oluşması adına önemle belirtmek istiyorum. Başta Ankara olmak üzere çeşitli şehirlerimizde yaşayan Türkmenler vardır ve gerçekten zor durumdadırlar. Türkiye’de vatandaşlık haklarına sahip olmadıkları için perişan haldedirler. Onları, dünya-ahiret kardeşlerimizi, Türkmenleri mübarek Ramazan ayında unutmayınız lütfen.
…
2010 yılında Kütahya’da, okuduğu üniversitenin içinde PKK’lılarca şehit edilen Ülkücü öğrenci Hasan Şimşek’i de unutmayınız lütfen. Hasan’ın anne ve babasını hatırlayınız, siz Ülkücüsünüz, bir şekilde iletişim bilgilerine ulaşırsınız. Bir ihtiyaçları olup olmadıklarını sorunuz lütfen. Ama lütfen…
…
Kendisi değerli bir yazar olan, genç kardeşimiz İkbal Vurucu Bey’in kıymetli eşi Ayça Vurucu’nun vefat haberini büyük bir üzüntüyle öğrendim. Böylesi büyük bir acı karşısında insan ne söyleyebilir ki… Ruhun şad, mekânın cennet olsun, büyük ailemizin evladı Ayça kızım. Başta İkbal Bey olmak üzere, aile fertlerine ve sevenlerine sabırlar diliyorum.
Türk siyasetinin duayenlerinden dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel `Korkmaya gerek yok, başkalarının gittiği yere gidersiniz` diyerek ölümü anlatmıştı… Ruhu şad mekanı cennet olsun.
Dilimizde duamız, yüreğimizde sevgimiz bol olsun…
Duamız ve sevgimiz herkese olsun…
H. Nurcan Yazıcı
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı