Hızlı değişimler, kargaşalar ve (her türlü) savaş halleri en çok insani değerleri vuruyor. Değerlerin kaybı ise geleceğe dönük umutları yok ediyor.
Sevgi, ideal, paylaşım, yardımlaşma, iyilik yapma, dostluk kurma, merhamet, çevreye ve topluma karşılıksız hizmet etme, topluma ait olan ve milleti ayakta tutan nesne ve kavramları koruma gibi kaybedilen özellikler ve değerler içerisinde öyleleri var ki bunların kaybı, insanlığın da sonu anlamına geliyor.
Artık alışkanlıklarımız ve ilişkilerimiz ‘ben’ odaklı, yüreklerimiz ise (ne ülkeye ne ülküye) toplu atmıyor. Hâlbu ki bu kavram ve insani özellikler bizi milletleştiren, yaşamı kolay kılıp anlamlaştıran, en önemlisi de varlık nedenimize hizmet eden değerlerler(imiz) oluyor.
Herkesin hesabı kendi üzerine; aileden başlamak üzere tüm sosyal ilişkilerimiz öyle zayıfladı ki, hatta kopmak üzere… Kan, din, ülkü ve ülke kardeşliği yerini ne acı ki, rant ve menfaat kardeşliğine bıraktı.
Zannediyoruz ki sadece sözde kalan (son yılların modası): ‘Kendine iyi bak!’ dileği ile kardeşe, eşe, dosta, ülküdaşa olan vefa ve sorumluluklarımızı yerine getirmiş oluyoruz.
Bilmemiz gereken; kavram ve değerleri unutmak ve içini dolduramamaktan da daha acısı var ki o da; bu değerleri yaşatma çabasındakileri ve bu uğurda şehit-gazi olmuş insanlarımızı unutmak….
İşte bu hafta ki ziyaretimin ve muhabbetimin amacı; sizleri de içine alan bir gönül sorumluluğu ve de ifadesi.
Ülkücü eğitimci şehit Cemil Doğan(15.02.1973) hocamızın; (1980 öncesi dönemde Kadıköy MHP ilçe başkanlığı da yapmış olan) saygıdeğer ağabeyleri ‘Bekir Doğan’ Bey’in evindeyiz…
Kadıköy’deki bu yer, rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş’e de birçok kez ev sahipliği yapmış… Evin her yanı, rahmetli hocamız Cemil Doğan ve Başbuğ Alparslan Türkeş’in manevi havası ile dolu… Gözlerinizi ne yöne çevirseniz çevirin, hatıralar sizi geçmişe götürüyor, duygulanıyorsunuz.
‘Doğan’ ailesinin hikayesinde inanmışlık ve de ideal için yaşanmış kocaman bir tarih var.
… ‘Cemil Doğan’ hocamız 1973 yılında şehit edildiğinde, bu kara haber iki hafta boyunca annesinden saklanıyor ve de söylenemiyor . Ta ki Başbuğ Alparslan Türkeş, Doğan ailesinin evine taziyeye geleceği güne kadar… Oğlunun şehit haberini "Rahmetli Türkeşten" öğrenen anacığı da oracıkta , kalp krizinden Hakkın rahmetine kavuşuyor. Ailenin çilesi bununla bitmiyor. Sonrasında, oğlu ve eşinin kaybına dayanamayarak ruh sağlığını yitiren baba da, ‘Cemil oğlum nerdesin’ diye sayıklayarak ebedi aleme göçüyor..
Bir sene içerisinde kardeşini, annesini ve babasını toprağa koyan, fakat yine de herşeye rağmen bu davanın çizgisinden bir milim bile sapmayan, üç kez kurşunlanmış bir dava adamı , ‘Bekir Baba!..’
‘Atiyi karanlık görerek, azmi bırakmayan’, elleri öpülesi bir adam ‘Bekir Baba!’
Yaşına rağmen yüreğinde ki, vatan ve insanına olan sevgisini taptaze saklayabilmiş, ‘Bekir Baba’ diyor ki: ‘Duygusuz milliyetçi olunmaz. Trabzon’daki bir ülküdaşımın ayağına çivi batsa ben onun acısını yüreğimde duyarım.’
Her cümlesinde, ülkesi, ülküsü, şeker tadında sevdaları var…
"Ben Türk’üm! Ben dünyada hem ebed, hem ezelim…
İlk kâinat, ilk dünya, ilk toprak benim elim…
İlk tarih, ilk kalem ve ilk dil benim dilim…
Dünyanın ilk adamı, ilk insanda kanım var!
Horasan’dan gelmişim, soyum Oğuz soyundan.
Cerit derler, oymağım, Türklüğün bir boyundan.
Adım Cemil Doğan’dır, suyum Türk’ün suyundan.
Ceritlioğluyum hey, Türklüğüm, unvanım var!.."
Ruhun şad olsun, şiirlerin yüreklerde aşk olsun; -Cemil DOĞAN-
Duymayan, şimdilerde hissetmeyen gönül dostları(!) bilin ki, hepinize selamları var.
Eyvallah bizlere!..
H. Nurcan Yazıcı
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı