7 Haziran’da yapılacak Milletvekilliği Genel Seçimleri’ne sayılı günler kaldı. Her geçen gün, bir taraftan seçim meydanları kalabalıklaşıyor diğer taraftan da siyasilerin söylemleri gittikçe sertleşiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını şimdiden öngörmek çok güç. Zira bu seçimlerin neticesinde sizler de takdir edersiniz ki sadece TBMM’de sandalye dağılımı belirlenmeyecek; seçim sonuçlarına göre Türkiye’nin politikalarında bir eksen kayması ve bir sistem değişikliğine gidilmesi yahut -Allah muhafaza- bir iç çatışma süreci ile karşı karşıya kalınması ihtimali çok yüksek.
Demokrasinin tam anlamıyla tesis edildiği ülkelerde seçimler bir gereklilik olmakla beraber görev değişiklikleri de gayet normal. Ancak, bizim ülkemizde bu durum tersi yöndedir. Örneğin, ülkenin Cumhurbaşkanı, göreve geldiğinde Meclis kürsüsünde ‘tarafsız kalacağına dair’ ‘namus ve şerefi’ üzerine ettiği yemini hiçe sayabilmektedir. Her gün bir ilde seçim mitingi düzenleyen ve alenen bir partiye oy isteyen Cumhurbaşkanı bilmelidir ki en başta kendi makamına gölge düşürmektedir. Reis-i Cumhur olmuş birinin ısrarla ve inatla böyle davranması bir demokrasi ayıbıdır, üstelik anayasal suçtur, hukuk cinayetidir. Fakat anlayan beri gelsin!..
Bir tarafta Cumhurbaşkanı, bir tarafta Başbakan mitingler düzenlemektedir. Her ikisinin de söylemi ortak ve hatta neredeyse kelimesi kelimesine aynı: Başkanlık Sistemi…Her yerde Başkanlık Sistemi’nden bahsediyorlar. Millet, anlatılanlardan bir şey anlamadığı gibi AKP sözcüleri de Başkanlık Sistemi’ni doğru düzgün anlatamıyorlar. Çünkü onlar da konunun içeriğinden pek haberdar değiller.
Davutoğlu’lu AKP’de tek bir amaç var; o da, Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu yol haritasına uyulmak suretiyle, tek adamlığının devam ettirilmesi ve en ufak bir sorguya maruz bırakılmamasıdır!
Sokaktayım, halkın içindeyim, halkın kimlere, ne için tepkili olduklarını bire bir gözlemliyorum. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; Tayyip Erdoğan’a rağmen AKP kan kaybediyor, hem de çok fazla kan kaybediyor. İnsanlar içten içe öfkeliler, en mühimi de neden öfkeli olduklarını biliyorlar. Kiminle konuşuyorsam, AKP eşittir bölünme, AKP eşittir kaçak saray, AKP eşittir ayakkabı kutularında saklanan milyon dolarlar, AKP eşittir gemicikler diyorlar. Özetle, AKP’nin bu seçimlerde işi çok zor görünüyor. Peki, diğer partilerin işi kolay mı?
CHP, Kılıçdaroğlu ile bütünleşti ve en önemlisi de kamuoyunda ciddi derecede güven kazandı. Kılıçdaroğlu’nun söylemleri çok net, anlaşılması çok kolay. Yüksek enerjisi ile çalışkanlığı halkın tüm kesimlerinde karşılık bulduğu açık. Kılıçdaroğlu, CHP’yi düştüğü elitizim tuzağından kurtarmak istiyor. Bu yüzden de sıklıkla alın terinden bahsediyor, emeğin hakkı diyor, yoksullaşmış Anadolu hayatından ve yaşadıklarından örnekler veriyor. Kendi hayatından verdiği örneklerle de başarı için paradan daha fazla çalışmanın öneminin altını çiziyor.
Ayrıca, seçim vaatlerini diğer siyasi partilerden önce açıklaması ve bilhassa dar gelirli halkı memnun eden ifadelere yer vermesi, Kılıçdaroğlu öncülüğündeki CHP’nin seçimlerde şansını artıyor.
MHP’ye gelecek olursak… Devlet Bahçeli liderliğinde MHP, Türk Milletinin gözünde ve gönlünde güvenilen parti olma özelliğini her zamanki gibi korumakta. Tabanıyla ve teşkilatlarının özverili çalışmasıyla AKP’nin karşısında en güçlü iktidar alternatifi konumunda. Güvenlik politikalarının yanı sıra bu seçimlerde her kesime yönelik açıkladığı ekonomik vaatler halkın dikkatini çekmektedir. MHP vaatlerinin bir “söz” verme söylemine dönüşmesi ise, siyasetin seviyesinin yükselmesi ve siyasete güvenin daha da artırılması anlamına gelir ki, sanki bu defa halk tabiriyle şeytanın bacağını kıracak gibi.
Çiçekli böcekli gülücüklü pankartları ve söylemlerine rağmen, HDP, insanların beyninde hala bölücü bir parti olma özelliğini korumakta. Eş Başkan Selahattin Demirtaş her ne kadar ekranlarda şirinimsi bir görünüm sergilese de, unutulmamalıdır ki o bir PKK’lıdır, partisi ise PKK ile bütünleşmiştir, dolayısıyla sabıkalıdır. O sebeple HDP/KK üzerine en azından bu yazımda çok da konuşacak bir şeylerin olmadığını düşünüyorum. Çünkü onların kim olduklarını ve Türkiye’ye dair neler tasarladıklarını yakın tarihten milletçe iyi biliyoruz.
Yarınımız hayır olsun inşallah.
Esen kalınız…