Lider, sadece bir kişi değil; aynı zamanda temsil ettiği değerler, vizyon ve ilkeler bütünü olmalıdır. Lider ile partisinin fikir yapısı arasındaki sağlıklı ilişki, birbirini besleyen ve dengeleyen bir uyum gerektirir. Eğer lider, kişisel çıkarlarını ya da popülerliğini fikrin önüne koyarsa, fikir zayıflar, liderlik otoritesi ise geçici ve dayanıksız hale gelir. Unutmayalım liderler geçer, fikirler kalır.
Siyasi Kurumlar kişilere endekslenmişse, hukuk keyfîliğe teslim olmuşsa, liderlik sadakatle tanımlanıyorsa orada artık fikir yoktur, demokrasi ise yalnızca sandığın ritüelinden ibarettir. Seçmek vardır; ama hesap sormak yoktur. Yetki vardır; ama denetim yoktur.
Oysa gerçekte olması gereken; fikri yapının, düşünme biçiminin, karar alma ahlâkının ve kurumsal sürekliliğin korunmasıdır.
Bu mücadele de fikre, ilkeye ve ahlaki tutarlılığa gösterilen sadakatle şekillenir.
Siyasi partilerin bugün yaşadığı siyasal gelgitler, yalnızca bir liderlik meselesi değildir; bu, çok daha derin bir fikir krizinin ve kırılmasının yansımasıdır.
Ve bugün Türkiye’nin kaderini belirleyecek olan, kimlerin lider olduğu, hangi partinin iktidarda olduğu değil; inançlarına ve fikrine sadık kalanların ne kadar cesur ne kadar dirayetli ne kadar ısrarlı olacağıdır.
Ve bugün, tam da bu sebeple, Türkiye’nin kaderi yalnızca liderlerin değil; fikre sadakat gösterenlerin kararlılığıyla şekillenecektir.
Günümüz siyasetinde lider odaklı politikaların ve kişi merkezli bağlılıkların, ilkelerle şekillenen siyasi duruşları nasıl zayıflattığını görüyoruz.
Yazımızın merkezinde şu soru yer alıyor: Lideri mi savunuyoruz, yoksa mücadelesini yaptığımız fikri mi?
Bu soru, yalnızca politik değil; aynı zamanda ahlaki bir sorudur. Zira bir fikir ve ideoloji, liderden bağımsız olarak da savunulabiliyorsa sağlam temellere dayanır. Aksi durumda, fikir zayıf kalır ve çöker. Bu durum; lider tapınmasını ve siyasal kırılmaları doğurur. Sembol isimlerin etrafında örülen siyasi söylemler, eleştirel düşünceyi değil; duygusal bağlılığı besler. Bu da liderin hata yapmasını ya da fikirdeki çürümeyi tartışılmaz kılar.
Lider, sadece bir kişi değil; aynı zamanda temsil ettiği değerler, vizyon ve ilkeler bütünü olmalıdır.
Lider ile partisinin fikir yapısı arasındaki sağlıklı ilişki, birbirini besleyen ve dengeleyen bir uyum gerektirir.
Eğer lider, kişisel çıkarlarını ya da popülerliğini fikrin önüne koyarsa, fikir zayıflar, liderlik otoritesi ise geçici ve dayanıksız hale gelir.
Unutmayalım liderler geçer, fikirler kalır.
Tarih, bize sadece insanları değil, onların ardında bıraktıkları fikirleri anlatır. Büyük liderler, unutulmaz önderler, uğruna mücadele ettikleri fikirlerdir.
Sonuç olarak;
Lider değiştiğinde ya da yanlış yaptığında, onunla birlikte savunduğumuz değerleri de terk ediyorsak, aslında hiçbir zaman bir fikre değil, sadece bir menfaate ve düzene bağlanmışız demektir.
Tarihin en trajik sapmaları, liderlere körü körüne sadakat gösterildiğinde yaşanmıştır. Oysa ilkeli olmak, kişiyle değil, doğruyla yürümeyi gerektirir.
Gerçek lider de, kendini merkeze koyan değil; siyasi kurumlarının fikrini merkeze yerleştiren kişidir. Tarihte kalıcı etki bırakmış liderler, inandıklarıyla bir oldular ama hiçbir zaman inançlarından büyük olmaya çalışmadılar. Çünkü bilirlerdi ki bir gün çekildiklerinde, geride kalan sadece fikir ve ne için mücadele ettikleridir.