H. Nurcan Yazıcı
H. Nurcan Yazıcı

Korkaklar! “Korkunun ecele faydası yok”

Tarih 29 Ekim saat:13.30 Anıtkabir’deyim; gördüğüm manzara; törenlerin ertelenmesi konusunda “Aziz Milletimin” göster(eme)diği Milli duruş.
Görmek istediğim ise; Aziz Türk Milletimin dayatmalar ve oyunlar karşısında ki “birlik ruhu”ydu!
 
O gün orada; Ankara yok/tu, Millet yok/tu, Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençlik yok/tu. Ogün, Cumhuriyetine-Atasının emeğine- sahip çıkmak yerine, korkulara(!)  ve ikiyüzlülüğe teslim olunmuş/luk-atalet- vardı.
Milli duruşla ilgili her konuda(!) sınıfta kaldığımız gibi, son yıllarda istikrarlı, bilinçli sürdürülen bazı politik manevraların sonucu ,“Cumhuriyet” sınıfında da kalmıştık. 
Devletin, bizi yönetenlerin bazı konularda(!) sınıfta kalışlarını çok gördük de, Türk milletinin “Cumhuriyet” sınıfında kalması, ciddi ve düşündürücüydü. Kısacası son bir haftanın ders geçim karnesinde; notumuz zayıf… Hükümete ve muhalefete ise karne bile vermiyorum. Bugünden sonra benim gözlerim, yüreğim ve beklentim sağduyulu,”Türk Milletinde”.
 
Aziz Türk Millet’im, elinden Cumhuriyetin, kardeşliğin kayıp gidiyor; Korkunun ne “bu güne(!)” ne de geleceğe-ecele- faydası yok. Korkularınızdan dolayı, beklemek, ertelemek, sinmek, görmemezlikten gelmek, olup biteni hafife almak, yorganı kafaya çekmek çözüm değildir; altta yer çekilir, üstte gök yıkılır “üstünüze” bilene; yersiz yurtsuz kalmak var birde!
 Sorunlarımızın çözümü için “inanç, cesaret, samimiyet, bilgi ve hepsinden önemlisi tarihten gelen tecrübelerimiz varken; neden bu teslimiyet, neden bizi kork(tuk)larımız yönetiyor ve “korkularımız” yönlendiriyor.
 
Ya korkularımızı yenip özgürleşecek, cesurca, ideallerimize, değerlerimize ve kardeşliğimize sahip çıkmayı bileceğiz-becereceğiz- ya da gelecekte, TUTSAK BİR BEYİNLE(!) KÖLELİK YAŞATACAĞIZ hem ülkemize-hem de neslimize.
 
Asıl beni endişelendiren, gelecekle ilgili inisiyatifini başkalarının eline, gözüne bırakan ülkem insanları; Bir zamanlar “Türk’lük adına” ışık isteyen, bunun için mücadele verenler bile, şimdiler de atalet içinde, kendilerinin güvenliği-rahatı- için karanlığa razı gelmekte.
Ey adamım:
Seni karanlıkta bırakanların sözlerine, gözlerine güvenme; onlar çıplak gözle bile tehlikeyi “bölünmeyi-ABD=PPK/yı-” göremeyenler oluyor.
Karanlığın gücüne karşı “Ana”dolu yüreğini koy ortaya; yönünü “Anadolu”ya dönebilirsen, ancak  o zaman, gönülden gönüle,“bin yıllık kardeşlik”  yolunu DA-ruhunu da- BULURSUN. Yoksa “korku şiddetiyle” varılmak istenen nokta belli; başka bir “ana(!)”belletilmek istenmekte sana.
 
Hikâye bu ya;
Eski zamanlarda gaddar mı gaddar bir kadı varmış… Suçlulara hiç acımaz, verilecek cezaların en ağırını verir, eline düşeni inim inim inletirmiş…
O devirde oğlundan eziyet gören bir de kadıncağız varmış… Oğlu, yaşlı kadıncağıza yaptığı şiddeti ve eziyeti öylesine arttırır ki artık anası bu kadarına dayanamaz ve Kadı’ya şikâyete gitmeye karar verir…Kadının huzuruna çıkar, derdini anlatır, böyle böyle… der. Oğlunun cezalandırılmasını ister… Bu sırada kadı bir önceki şikâyetçinin davasını karara bağlamış, suçluyu öldüresiye dövdürmekteymiş.…
Bunu gören kadın davasından vazgeçmek ister, oğlunun ne yaparsa yapsın zarar görmesine gönlü razı gelmez.
Gitmek ister, Kadı bırakmaz:
“Hanım Hanım, göster oğlunu, bunların hangisi? diye kadını sıkıştırır.
Yaşlı kadın çaresiz kalır, oğlu yerine, oradaki seyircilerden birini, gelişigüzel işaret eder:  “İşte Kadı Efendi, oğlum bu!”der…
Kadı: ”Demek annesine eziyet eden oğul sensin ha!”
Delikanlı itiraz eder.
Eder ama daha ağzını açmaya fırsat bulamadan,“O benim annem değil…”diyemeden, Kadı hemen oğlanı falakaya yatırtır… Bir posta sopa attırır.
”Hem ananı inkâr ediyorsun, hem de eziyet ediyorsun!”der…
Sopaya ara verilir, oğlana sorulur: “Söyle bakalım doğruyu, bu benim anam, de!“
Delikanlı inkâr eder:”O benim anam değil!..”
Haydi… bir posta daha dayak yer…
Yine sorarlar: ”Bu kim?”
Delikanlı artık dayanamaz, dayaktan kurtulmak için, ”Evet, o benim anam!”demek zorunda kalır…
Kadı:”Ha şöyle… Şimdi ananı sırtla, eve kadar taşı, elini sıcak sudan soğuk suya sokturma, gönlünü al!” diye tembihleyerek oğlanı serbest bırakır…
Anayı sırtlayan adam yolda giderken ağabeyine rastlar. Ağabeyi kardeşini perperişan, üstübaşı yırtık, eli ayağı mosmor, sırtında da bir yabancı kadınla görünce şaşırır, sorar:
“Kardeşim, bu ne hâl? Sırtındaki bu kadın da kim?”
“Kim olacak, anamız!”
“Kardeşim sen kafayı mı yedin, nerden bu kadın anamız oluyor?”
Oğlan kardeşini uyarır:
“Demin bu kadının  anamız olduğunu bana öyle bir belletti(ler) ki…!
TÜRK MİLLETİNİN KORKUSUZ(!)- ÖZGÜR GELECEĞİ İÇİN, SEVGİYLE VE BİR O KADAR DA YÜREKLİCE sözü olmalıdır bu; “Biriz, iriyiz, diriyiz, biz ANADOLUYUZ!”
 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!