“KALBİMİZLE OKUMALI! İstiklal Marşımızın ruhunu anlayabilmeliyiz.”
25 yıllık öğretmenliğim süresince (tatil ve izinli olduğum günler dışında) hemen hemen her pazartesi sabahı bayrak töreni ile öğrencilerimize ‘İstiklal Marşı’nı okutmuş birisiyim.
‘Bayrak Törenlerimiz’, diğer okullarımızda olduğu gibi Müzik ve Beden Eğitimi öğretmenlerinin sorumluluğunda, büyük bir ciddiyet içinde gerçekleşir, öğrencilerimiz “milli marşımızı” saygı ve sevgi içinde söylemeye başlayınca hisleri, “o büyük ruh” müziğin dahi üstüne çıkar/dı.
“Bu ruh oralara nasıl geliyor?” derseniz. Öğretmenlerimizin emeği ve duyarlılığı sayesinde derim. Derslerimizde, “İstiklal Marşı ve değerlerimiz” ile ilgili gerekli bilgilendirme ve ruhu öğrencilerimize vermek öğretmenler olarak hepimizin birinci sorumluluğu hatta görevidir. Hepimiz ‘İSTİKLAL MARŞI’mızın, bir “şiir ve müzik” olmasının ötesinde, tarihi derinliğini ve manasını anlatmaya ve de kavratmaya mecburuz.
İşte eğitimde “Millilik” ve “ülke değerlerine” sahip çıkma tam da burada başlar.
Demem o ki, İSTİKLAL MARŞI’mıza olan ilk sorumluluk eğitim kurumlarında başlar. Sn. Erdoğan’ın bahsettiği o ‘MİLLİ RUH’ bu ortamlarda beslenir ve de büyür.
İstiklal Marşı’mızı “hissetmek” adına “bestesinin” değiştirilmesini gündem yapanlara en önce, “Milli kimliğimizi ve ruhumuzu” oluşturan ve de besleyen milli bayramlarımıza karşı takındıkları yasaklayıcı tavırlarını sormak isterim.
Vatan sevgisinin, bağımsızlık duygusunun, hürriyet fikrinin, millet tanımlamasının, hak, hürriyet kavramlarının, milli ve manevi duyguların ilmek ilmek işlendiği, KİMLİK arayışımıza en iyi cevaptır MİLLİ BAYRAMLARIMIZ ve MARŞI(ları)MIZ.
Marş(lar)ımızın ruhunda milli mücadele, iman ve ümit vardır. Bu ruh; dostu sevindirir, düşmanı korkutur.
Gelelim ‘İstiklal Marşı’mızın yeniden bestelenmesi konusuna.
Elbette güftesine dokunmamak kaydıyla, mevcut marşın bestesini değiştirmek mümkündür. Bu bir tabu değildir. Ancak “hissetmek” gibi bir meseleniz varsa eğer, bunun nedenini sadece “beste ile güfte” arasındaki uyumsuzlukta (prozodi hatasında) aramak, bir başka hissizlik demektir. Bunun altında da kültürel bir saldırı aranır.
Milli marşlar, hem millettin “duygu birliğini” temsil eder, hem de tarihsel bir hafızadırlar ki, öyle ulu orta konuşulacak ve toplum içinde tartışılacak bir konu değildir.
Bir topluma yapılan en tehlikeli ve sinsi saldırı, milli değerlerin ve kavramların içini boşaltmaktır. En büyük birleştirici gücünüz olan “Milli değerlerinizi” özünden kopuk tartışmaların eline bırakarak sıradanlaştırırsanız, yavaş yavaş kimliğinizden, bayrağınızdan, atalarınızdan, özünüzden uzaklaşırsınız. Bu da sizi kolayca başka akılların ve kültürlerin esiri haline getirecektir.
İşte bu amansız saldırılara “bilgi ve toplum hafızası” ile karşı duracak olanlar ve de konuyu tartışacaklar bellidir. Dolayısıyla Sn. Erdoğan’a “İSTİKLAL MARŞI” çıkışının muhatabının ve dolayısıyla derdine çarenin, entelektüeller, müzisyenler, Millî Eğitim Bakanlığı ve camiası olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Yoksa gündem oluşturmak adına, insanları bilmedikleri bir konu üzerinde tartıştırmak, kafalarda soru işaretleri oluşturmak ve de yeni ayrışmalara neden olmak sağlıklı bir durum olmasa gerek. Hem de kimlik arayışına ve ayrıştırma çabalarına en iyi cevap olan İSTİKLAL MARŞI üzerinden.
Sn Erdoğan sözlerim size;
‘İstiklal Marşı’nı hissetmek için en önce, AKİF’İ anlamamız, MİLLİ düşünmemiz, tarihimizi bilmemiz, samimi bir inanç dünyasına sahip olmamız gerekmektedir.
ŞİMDİ “İstiklal Marşı” sizden konuyu çözümün adresine havale etmenizi ve tartışmalara bir an evvel son noktayı koymanızı istiyor.
“-Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim…
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözün odun gibi olsun; hakikat olsun tek ! “(Mehmet Akif Ersoy)