Evet, geç kaldık… Kendi e(i)limize sahip çıkarak, tüm dünyanın gözlerinin önünde yaşanmasına rağmen görmemezlikten gelinen, “Hocalı katliamı”nı, dünyanın gözünün içine sokarcasına anlatmakta(ne kadar anlamak istemeseler dahi), çok geç kaldık.
Bugün, Ermenistan, Azerbaycan’ın %20 lik bir toprağını işgal altında bulunduruyor. Ermeniler izin vermediği için, bir milyon Azeri Türk’ü evine dönemiyor. Azerbaycan nüfusunun %10’undan fazlası ülke içinde yerinden edilmiş, sığınmacılardan oluşmaktadır ki; bu, kişi başına dünyada yerinden edilmiş en büyük nüfus hareketidir. Bu insanlar hala Ermenilerce işgal edilen, kendi öz topraklarında bulunan evlerine geri dönmeyi beklemektedir.
Peki ne olmuştu Hocalı’da… Tüm dünyanın gözleri önünde yaşanmış, izlerinin silinmesi imkânsız bu zulüm, bu katliam; belki de yer kürenin görmüş olduğu en büyük vahşetti. 1920’lerden önce Doğu Anadolu bölgemizde Ruslar’ın desteğiyle pek çok insanımızı katleden Ermeniler, bu kez de 1992 yılında, yine Ruslar’ın desteğiyle beraber Azerbaycan’da, Hocalı’da haince karşımıza çıkıyorlardı… Üstelik karşılarında yine, bir ordu değil, kadınlardan, çocuklardan ve yaşlılardan oluşan sivil halk vardı. Katliam bölgesini gezen Fransız gazeteci Jean-Yves Junet’nin gördükleri karşısında şöyle diyor:
-“Pek çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim, ama bebekleri, masum insanları öldüren Ermeniler onlardan da herkesten de çok çok daha beter…”
Öyle bir vahşet vardı ki 26 Şubat 1992 günü o şirin Azeri kasabası Hocalı’da, bilmem insan nasıl söyler, kalem nasıl yazardı bunu… Hamile kadınların karınlarının bıçakla yarılarak bebeklerinin alınmasını, testereyle canlı canlı doğranan insanları, kafa derisi yüzülen gencecik kızları, kurşuna dizilen insanları…
Söyle tarih sen nasıl bi karasın ki bunları tek tek sayfalarına not edebildin… Ya sen gök yüzü, sen kara toprak, bu zülme nasıl ses çıkarmadan, isyan etmeden dayanabildin?.. Peki sen insanoğlu, sen yaratılmışların en üstünü sayılan varlık, sen nasıl hala gözlerini bu vahşete yumabiliyorsun?..
Bu büyüklükte bir vahşete uğramış olmamıza rağmen, maalesef bu haklı davamızı dünyaya anlatamamış, bu da yetmezmiş gibi “Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır” misalinden, ‘sözde Ermeni soykırımı’ yapmadığımızı anlatma telaşına düşmüş bir haldeyiz. “Dünyanın neresinde bir Türk varsa, bizim tabii hudutlarımız oradan başlar” diye, yumruklarımız havada sloganlar haykırdığımız dönemlerden gelip, şimdi yanı başımızda öz be öz kardeşlerimizin uğradığı zulme ve vahşete seyirci kaldığımızın, küfrün damarlarına en sert yumruklarımızı vuramayışımızın vermiş olduğu acziyetle beraber, kendi etrafımızda dönüp durmaktayız.
Kötü komşu Ermenistan, son günlerde sözde soykırım yasası için dünya kamuoyunu ayağa kaldırınca, haliyle uyumakta olan Türk’ü de bir nebze dahi olsa canlandırarak kendi e(i)line uzak ve yabancı kalan Türk’ü, Ermeni hırsızının açtığı o kapıdan(!), kendi evine yeniden girebilme planları yapma yoluna itti.
Hala Ermenistan’daki okulların duvarlarında, ülkemizin bir kısmını içine alan Ermenistan haritalarının asılı bulunmaktayken, Ermenistan Millî Marşı’nda "Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün, öldürün" denmekteyken, Ermenistan Cumhurbaşkanı ‘Serj Sarkisyan’ tarafından, bayraklarında resmi bulunan Ağrı Dağı bölgesinin geri alınması yeni nesillere görev gösterilip, "Yukarı Karabağ’ı biz aldık, Ağrı’yı da siz alın" denilirken hala ne beklenmektedir?..
Bugün Hocalı katliamını yüreğinde hissedenler; yıllardır haklı davalarına sahip çıkamamış ve anlatamamış olmanın üzüntüsü ile bir ‘eylem birliği’ yapma gayretine girmelidir. Fakat bundan önce yapılması gereken ilk iş; ‘eylem birliğinin’ ilk aşaması olan bir “fikir birliği”ni oluşturmak olmalıdır. Milletimiz; Hocalı katliamının bir soykırım olduğu gerçeğinin yanı sıra, uğradığımız dünkü ve bugünkü zulümlerin farkında olmalı ve “Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı” bilincine varmalıdır. Böylelikle yüz yıllardır kardeşlerimizle aramızda bir hançer gibi duran milletleri aramızdan çıkartarak, büyük Türk Birliği’ni kurmalıdır.
Sivil toplum örgütleri ve sosyal medyanın, bu konuda sağlıklı kullanılarak, bütün Türkler’in, Azeri vekil ‘Genire Paşayeva’nın , dediği gibi, “Orada bir köy var uzakta, gitmesek de, görmesek de, o köy bizim elimizdir” diyerek, “Milliyetçi Hareket Partisi(MHP) Iğdır milletvekili Dr. Sinan Oğan’ın”, 25-26 Şubat 1992 tarihleri arasında Ermeniler tarafından Azerbaycan’ın Hocalı kentinde yapılan katliamın, "soykırım" olarak tanınmasına ilişkin verdiği kanun teklifine ciddi bir kamuoyu oluşturarak destek olması gerekmektedir. Böylelikle “Hocalı’da ki soykırım” davasına aynı dille sahip çıkılarak, bu konuda ciddi bir adım atılmış olacaktır.
Bu bağlamdan hareketle 26 Şubat Pazar günü, İstanbul’da Taksim Meydanı’nda Hocalı da yaşananların soykırım olduğunu tüm dünyaya haykıracak bir miting düzenlenmekte. Her bir Türk ferdine düşen ilk görev o mitinge katılmak olmalıdır. Tüm dünyanın gözünün oraya çevrilmesini sağlayacak bir birliktelik ve güçle hareket edilmelidir. Sloganımız açık ve de nettir: “HEPİMİZ TÜRK.BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU!…”
Allah yüce Türk milletinin yar ve yardımcısı olsun…