Ülkemiz öyle bir hale geldi ki, artık siyasi rant uğruna kirletilmeyen, iğfale uğramayan hiçbir manevi değerimiz kalmadı desek yeridir… Dini inançlarımızın sömürülmesinden tutun da, Türklük kimliğimizin yok edilmesine kadar her şey…
Milli kimliğimizi oluşturan bütün kavramlar değersizleştirilmeye çalışılmaktadır ki, işin en kötü tarafı da bunun devleti idare eden yöneticiler tarafından, sırf kendi güçlerini ortaya koymak, Türk milletini yalnızlaştırmak ve tek güvenilecek tarafın kendileri (dolayısıyla onların da dayandığı yerler) olduğu algısını yaratmak amacıyla yapılıyor olmasıdır…
Ve maalesef ki, Atatürk’ün de: “Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. Biri millet kararı, diğeri en elim ve güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olma niteliğini kazanan ordumuzun kahramanlığı.” sözünden yola çıkarsak şayet, amaçlarının çoğunu gerçekleştirilmiş olduklarını göreceğiz.
Atalarımızın üzerine basa basa askerliğe “vatan borcu” demelerinin, bu borcu da namus kabul etmelerinin; ordumuza olan güven ve desteğin ta kendisi olduğunu bilenlerin şimdi, bu güveni ve bağlılığı kırmak adına milliyetçiliğe saldırması ve onu ‘ayaklar altına alması’ çok doğal…
Bu borcu yok saymak, bu uğurda yapılacak olan tüm fedakârlıkları ve Türk’ün vatana olan bakış açısıyla, ona yüklediği anlamı değersizleştirmek için, önce “vatan” kavramının içini boşaltmak gerekirdi ki, şu anda yapılan tam da budur.
Hükümetin son günlerde tek güç olmak adına siyasi ataklar yaptığı son olgu, hem dini, hem milli kimliğin ve duyguların karşılık bulduğu, kutsal vatan görevi askerlik olmuştur. Ki, söylemleri ve icraatlarıyla, “vatan borcu” diye adlandırılan askerliği, sıradanlaştırmaktan hiç çekinmeyen bu zihniyet, vatanı ve milletini katıksız ve çıkarsız sevenleri de ırkçı, faşist diye nitelendirerek kimliksiz bir nesil oluşturma çabasındadır.
Zaten oldum olası, “din ve asker”; cami ve kışla, iktidarın üzerine siyaset yapmaktan çekinmediği, oy için her manevrayı kolaylıkla sergilediği alanlardı… AKP her seçim öncesi yaptığı gibi, bu sefer de en hassas konulardan biri olan askerlik mevzusunu öne çıkarmış, binlerce Mehmetçik ve ailesi adeta siyasete yem edilmiştir. Ve böylelikle de Balyoz, Ergenekon gibi tarihimizin utanç vesikası sayılabilecek davalarla mahkûm edilen en üst mevkilerdeki şerefli subay takımımızdan sonra, ordumuzun temelini oluşturan Mehmetçikler’imizin de huzuru alt üst edilmiş, vatan borcu hafife alınacak bir konu gibi ağızlara sakız edilmiştir.
Elbette burada yapılmak istenen ve gözden kaçan asıl mesele borcun kutsallığının zedelenmesinden öte, vatan kavramının içinin boşaltılması değersizleştirilmesi oluyor. Vatan’ın kutsallığı zedelendiği ve yüreklerde ki yeri parayla tartıldığı, şehitlik mertebesinin vatan borcundan hainlerin mezarlıklarına taşınmasına sessiz kalındığı an, zaten kimse kendini vatanına borçlu hissetmeyecek, olay, “paramı alır nöbetimi tutarım” noktasına taşınacaktır. Dolayısıyla Türk Milletinin bu konuda getirilmek istenen nokta; “Asker milletten” müteahhit ve tüccar devlet anlayışı olmaktadır.
Vatanı ve ona olan borcu maddeleştiren, bu konuda Devleti kullanırken de Türk Milletinin milli duruşunu bile hiç etmekten sıkıntı duymayanlar, Milletin gözüne baka baka İmralı’nın yanında bir de, üç beş kuruşluk PKK terör örgütü lideri Cemil Bayık’ı bile muhatap almışlar… Bu da yetmemiş, Bayık’ın "Süreçte sona gelindi. Ya Kürt hareketiyle derin ve anlamlı müzakereler yapmayı kabul edecekler ya da Türkiye’de iç savaş çıkacak" şeklinde ki tehdidine sessiz kalabilmişlerdir.
İşin özü; “Batılı Beyaz adamların asıl amaçları, ‘Türk ve İslam’ı’ Anadolu’da vatansızlaştırmaktır.” gerçeğini göz önüne alırsak, bugün ki işbirlikçilerinin da, ne yapmaya çalıştıklarını, çalışma yöntemlerini ve de daha neler yapabileceklerini tahmin etmek hiç de zor değil.
Burada bizlere düşen “Milletleri büyülten şeyler milli ve insani asil hareketleridir. İnsan şeref için ve muhteşem saydığı bir gaye için ölmesini bilen yaratıktır.” sözünün arkasında durmaktır…