H. Nurcan Yazıcı
H. Nurcan Yazıcı

Dosta Düşman, Düşmana Dost; Siyaset

Son yıllarda günlük yaşamımızda sıkça kullandığımız, aradıkça da bulamadığımız bir kavram var; dostluk…  Bugün ki yazımda insan yaşamında en gerekli lakin, kendi ellerimizle içini boşalttığımız “dostluk” kavramının siyasette ki görüntüsü üzerinde duracağım.

Bildiğiniz üzere, ilişkilerin, düşüncelerin, kavramların anlamlarının hızla değiştiği bir süreci yaşamaktayız…Dün ak denilenlere bugün kara denilebildiği gibi, dün taraf olduğumuz duruma ve insanlara, bugün muhalif olabiliyoruz. Dün dost dediklerimizi, bugün düşman ilan edebiliyoruz. İnsani ilişkilerin bu hızlı değişimi, değerlerimizi sıfıra çekerken, en çok da dostluğu, sıradan bir kavram haline getiriyor… 

Aile kurumunu oluşturan fertlerin bile birbirine olan bağlılıklarını küçük menfaatlerle ilişkilendirdikleri bir ortamda, siyasi partiler ve devleti yönetenlerin icraatlarında “güven ve dostluk” gibi erdemleri yok ettiklerine şaşırmamalıyız… Ortak değerleri, inanç ve tarihi birliktelikleri yok sayarak siyaset yürütenlerin, kendi ideolojilerine ve ülkenin itibarına verdikleri zararları, görememeleri bu türden bir yozlaşmanın sonucu olsa gerek!..

Siyaset, her şeyi kapsadığı gibi paylaşım, güven ve dostluğu da içine alan kararların alanı olmalıyken, hatta dostluk kavramı siyaset içinde anlam bulmalıyken, “toplumsal değerleri” görmezden gelerek ilişkileri sadece menfaatlerle şekillendirmek, bunu da parti ve devlet politikasının içine dahil etmek, toplumumuzun yarınki yalnızlığı ve çıkmazı demek.

Attıkları adımların muhakemesini yapamayanların, şahsi menfaatlerini siyaset olarak şekillendirenlerin, karar alıcı ve yönetici konumunda olmaları o ülkenin ve ait olduğu siyasi kesimlerin çok büyük şansızlığı oluyor..

Ülke insanlarının kendi aralarında kuramadıkları dostlukları, siyasi partilerin taraftarları arasında var edemedikleri sevgi ve güven duyguları ortadayken, ülke yönetenlerin ilan ettikleri devletler arası sözde dostluklar ne kadar inandırıcı olabilir ki? Bu yanlış siyasetler yüzünden geldiğimiz nokta da düşmanlıkları tescilli devletleri bile savunur hale getirilmişiz.. Bu durum ise Türkiye’nin köklü devlet geleneğine, tarih ve coğrafyadan kaynaklanan tecrübelerine ve paylaşımlarına uygun değildir.

Türkiye-Suriye ilişkilerinin, Tayyip Erdoğan’ın Beşar Esad ile geliştirdiği kişisel dostluk bağlarıyla kurulmasına, yine kişisel düşmanlıkla bozulmasına nasıl ‘ülke çıkarları’ olarak bakmak mümkün değilse, İsrail ile kurulan sözde dostluk bağları da bir o kadar sahte ve şahsidir…
Ülkemiz siyasetinde ve özellikle dış politika alanında yaşananları Yeni Dünya Düzeni ve bölgesel gelişmelerin ışığında değerlendirirsek;  kimliksiz, fikirsiz ve toplumsal değerlerin onayını almadan yapılan siyaset, ülke yararına olmadığı gibi, siyasi partilerin sorunlarının çözümüne de yardımcı olmayacağı ortadayken, “gerçek dostluk” dışında oluşturulan “sözde dostlukların” dış politikamızı da iflasa sürüklediği açıktır.

Bu hal gösteriyor ki; istikrarsız, ayrışmacı, güven vermeyenlerle KİM’ler, nereye kadar dost olma ve dost kalma ortamları kurma ve yaşatma çabasına (niye) girer ki!

Hasıl-ı kelam, önce “Hak ve peygamber yolunda” olalım; sonra da “onların dostlarıyla” dost olalım.
 
Biz “biz” olalım; Biz “biz” olarak dış politika yapalım. Yapmadığımız içindir ki, Stratejik dostumuz ‘ABD’nin, II. Dünya Savaşı sonrası Rusya’ya, bizden Kars ve Ardahan’ı istetip “NATO belasına sokturulmamız” benzeri; bu defa da yine Rusya kartını kullanarak, “İsrail’in sözde dostluğuna” oturtulmuş bulunuyoruz! 
Kısacası; Kişisel menfaatler ve nefis içeren siyasetin içinde yaşatılmaya çalışılan SÖZDE DOST dost olmayacağı gibi, STRATEJİK DOST da “GERÇEK DOST olamaz.”

Aksi hâlde, dünya yalan, biz yalan oluruz; siyaset ise hep den yalan olur!..

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!