Dünya ve ülke gündeminde aşı var; Biontech / Pfizer, Moderna, Oxford / Astra Zeneca, Sputnik V, Sinovac / Coronavac. Türk aşısından ise hala bir haber yok! Ne yazık ki, buldukları aşı ile gururlandığımız Türklerin ismi bile, kendi coğrafyasıyla değil de, başka coğrafyalarla anılıyor.
Peki, bu kimin, coğrafyamızın mı suçu?
Coğrafya sadece dağları, düzlükleri, denizleri değil, kültürü, ekonomiyi, çevreyi, siyaseti, dili, dini ve bilimi içine alan bizi biz yapan kavramların bütünüdür. Bir gerçek var ki yarınlar, ülkesi adına hayaller kuran, kendi gücüne inanan, hayallerini gerçekleştirmek üzere harekete geçenlerle şekillenir.
Başarı kendiliğinden gelmez. İnsanların şartları değiştirmesi için, gelişime katkı sunması, bilim ve teknoloji konusunda marka yaratması, yaşadığı coğrafyanın ve birikiminin idrakinde olması gerekir.
Tarih araştıran, sorgulayan ve cesur olan insanların mücadelesi ve başarısıyla yazılır.
Elbette içine doğduğumuz coğrafyanın imkânları, bilime bakış açısı, teknolojik altyapısı çok önemli… Lakin hangi imkânlara ve zenginliğe sahip olursanız olun, doğru değerlendiremez, üzerine katamaz, üreten konumuna geçemezseniz, dünyada olup bitene sadece seyirci kalırsınız. Bugün durumumuz gibi… Hala başka coğrafyalardan gelen ve gelecek olan aşıları, olabilecek yan tesirlerini hatta bir proje olup olmadıklarını tartışır durumdayız.
İtirazımız coğrafyaya değil, beceriksizliğimize, “Böyle gelmiş, böyle gider“cilere…
Değişimsizliğe, durumu kabullenişe ve çaresizliği normalleştirenlere…
Coğrafyanın kendisinde yaşama dair çok şey değişirken, ilmi ve fikri değişimlere ayak direnenlere…
Üniversitelerin bilimsel, kültürel ve eğitsel değerler üretememesine…
Çeşitli imkânları ve fırsatları kullanamayan siyasete…
Hayal edecek insanları yetiştirecek bir eğitim sistemine sahip olmayışımıza…
Toplumun hedefsiz bırakılışına…
Kadere inansak da öngörüsüzlüğümüzü ve aşı konusunda geç kalmışlığımızı sadece “kaderdir” diyerek açıklayamayız. Üstelik Osmanlı döneminden başlayarak, 19. yüzyılın son çeyreğinden 2000’li yıllara gelinceye kadar kuduz, çiçek aşısı, difteri, sığır vebası, tifo, kolera, dizanteri ve veba, tetanoz gibi aşılar üreten, aşı teknolojisi konusunda bir başarımız, Hıfzıssıhha Enstitüsü gibi bir tecrübemiz varken. (Enstitü 1999 yılında kapandı)
Gençlerimizin gelecek inşasına ve farklı sorunlara yönelik fikirler üretmesine, hayallerini gerçekleştirmelerine zemin hazırlayamamış olan bizlerin bu vakitten sonra “coğrafya kaderdir” gibi bir savunmada bulunmamız, her şeyden önce çocuklarımıza karşı büyük haksızlıktır. “Coğrafyamızın üzerindeki yaşamı sadece kader tayin eder” şeklinde bir düşünceye sahip olmak ise, bu topraklardan yetişip, yaptıkları çalışmalarla bilime yön veren insanlarımıza ve bu toprakları bize yurt yapan atalarımıza büyük saygısızlıktır.
Sonuç olarak; Coğrafya insanı, kültürü, devleti etkiler ama geleceği şekillendirecek olan Allah’ın da izniyle bizleriz… Kısacası bu coğrafya artık bizden kendimiz olmamızı, aşıdan başlayarak, bilim ve teknolojide bir marka yaratmamızı bekliyor.
Doğru olanı, iyi olanı, faydalı olanı yapmak dileğiyle… Yerli aşımızı ümitle beklemekteyiz.
Yorumlar kapalı.