Hangi açıdan nereye bakarsak bakalım, her yerde, her şeyde şiddet arar, her tavrı şiddetle tanımlar olduk. Dünkü iyi niyet bakışımız, bugünkü hafiften kaş çatışımız bile şiddet!.. Ne zaman ve nasıl bu kadar içimize kadar sokuldu bilmiyorum ama bilinçli bir alıştırma, anlamlaştırma ve tanımlama çalışmasının içindeymişiz gibime geliyor?
Doğarken bile şiddetle göz açtırılıyorken, siyasette, şiddetin kurbanı olmayı toplum olarak kahramanlık sayıyorken, hatta ve hatta şiddetle yönetilip, bir müddet sonra da bir başka şiddetin içimizde ki şiddeti alt etmesini alkışlıyorken; özümüze bu kadar sinsice giren bir “şiddet” duygusuyla nasıl baş edeceğiz? Yoksa “şiddetin” bizi yönetmesine razı mı geleceğiz.
Belli ki şiddet kavramı gündemimizde hep olacak; hiç olmazsa “şiddeti” davranış biçimi haline getirenlere ve sıradanlaştıranlara karşı neler yapabileceğimizi; şimdiye kadar, nerede yanlış yaptığımızı ya da neleri eksik bıraktığımızı iyi belirleyelim.
“Şiddetle değişen bir dünya, ancak daha çok şiddetin var olduğu bir dünya olur.” (Hannah Arendt) sözünü unutmayarak ve önce kendi evimizin önünü süpürelim diyerek, sizi düşünmeye davet edecek olan şu sorulara cevap vermeniz, aslında birçok probleminde çözümü olacaktır:
-Biz şiddetle mi yönetiliyoruz?
-Şiddet, kültürümüzün adeta bir parçası olmak yolunda mıdır?
-Kadına şiddet aslında daha büyük şiddetlerin habercisi değil midir?
-Cezalar caydırıcı olabilir mi ya da olabiliyor mu?
-Aileler çocuklarına karşı,“şiddetle ilgili” sorumlulukları konusunda yeterince bilinçli midir?
-Sosyal hayat içinde ki insan davranışları neye göre şekilleniyor, özün –kültürün- önemi?
-Yalnızlık, şiddeti tetikler mi?.. Toplumda ki, hangi kırılmalar insanı yalnızlaştırıyor?
-Ümitsizlik, güvensizlik, sevgisizlik, sorumsuzluk duygularını oluşturan ve besleyen dış etkenler nelerdir?
-Şiddete uğrayanları, zaman zaman ya kahraman ya da kabahatli ilan etmekteyiz, neden?
-Şiddetin medeniyet ve eğitimle ilişkisi nasıldır?
-Bu kadar şiddet uygulayıcısı hangi ortamdan, nasıl ve ne şekilde besleniyor?
–Şiddet konusunda Siyasîlerin, dinî liderlerin ve din adamlarının ve de sanatçıların sorumluluklarını yeterince yerine getirdiklerine inanıyor musunuz?
-Eğitim de şiddet türleri iyi tanımlanmadan sözde çözümlerle, direk suçlu arama yoluna(mı) gidildi?
– Şiddetle ilgili haberler ve şiddet konusu sosyal medya da nasıl işlenmelidir? Popüler kültürün, medya ve internet üzerinden gençlere ve çocuklarınıza olan olumsuz etkilerine karşı siz neler yapıyorsunuz?
-Şiddet’in içi doldurulmadan, direk cezalandırılmaya gidilmesi; hukuksuzluk, yani bir başka şiddet biçimi değil midir?
-Sizce ( bu topraklar üzerinde ) şiddeti rant haline çevirenler, projelendirenler kimler?
-Şimdilerde bize eklenmeye çalışılan şiddet kültürü, küresel güçlerin yönetip, yönlendirdiği bir başka sömürü şekli olabilir mi?
Benim derdim sizlere, Türklüğümüz ve İslam inanç kültürümüzün oluşturduğu kimliğimizin; yöneticilerimiz sayesinde, yamalı bohçaya döndüğü gerçeğini bir kez daha hatırlatmaktır… Gittikçe kırılıyor, eğiliyor, bükülüyor, yamuluyor ve biz biz olmaktan çıkartılıyoruz.
Biz biz olmaktan çıkınca da, bunu fırsat bilen birileri, yeni oluşturdukları kimliğimize "şiddet"i oya gibi işliyor. Öyle bir hal aldık ki; Sanki "şiddet" kültürümüzün bir parçası… Şiddetle yönlendiriliyor, yönetiliyor, her türlü çıkmazlarımız ve çözümlerimiz için de şiddete bel bağlıyoruz. Unutmayalım , “Şiddet ölümcül bir kasırgadır, kimi vuracağı belli olmaz.”
Çözüm yolu; “Toplumsal dengelerin, gruplar arası eşitliklerin ve bireysel olarak yaşama haklarının tüm toplumun kabul ettiği etik değerler ve hukuk kuralları çerçevesinde düzenlenmesi”, bu bağlamda da şiddetin tanımı yeniden yapılırken; öncelikli tedbirlerimizi, dinimizle, dilimizce, bizce ve sevgimizce hemen almalıyız. Allah herkesin yüreğini aşkla doldursun…..