H. Nurcan Yazıcı
H. Nurcan Yazıcı

“Bizi Aldatan Bizden Değildir”

 

Değerli okurlarım, geçen hafta 15 Temmuz darbesini, “Bize göre başarısız gözüken bu kalkışma, belki de amacına uygun, planlayanlara göre başarılıdır… Şu an gerçek anlamda kimin elinde şekillendiği belli olmayan bu süreçte iktidar, devlet kurumlarını yeniden nasıl toparlar ve işler hale getirir, hukuk’u tam manasıyla ne kadar sağlar ona bakıyoruz.” Diye yorumlamıştım. Hemen ardından 15 Temmuz’un tarihe, “ikinci bir emre kadar” meydanlarda tutulan “demokrasi nöbetleriyle” geçeceğini; bunun da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başarısı olduğunu yazmıştım.

O günden bu güne çok zaman geçmedi ama çok şey değişti… Özellikle iktidar tarafından yeniden yapılandırılan TSK,  darbenin müsebbibi addedilerek millet tarafından yalnız bırakılırken maalesef koskoca Türk ordusu, siyasetin itibar edinme alanı haline getirildi…

İlker Başbuğun ifade ettiği gibi, “Askerin itibarını kaybettiremediniz ama gücünü kaybettirdiniz… Neredeyse dibe vurdu.

Darbecilerin her kurumda aynı derecede yuvalanmasına rağmen, TSK’nın (Türk Silahlı Kuvvetleri’nin) okullarından kışlalarına kadar dağıtılması, emir komuta zincirinin sekteye uğratılması, yarınlarda iktidarın başka bir yanılması olacağı kesindir.

Kısacası, bu zaman içinde az konuşup çok çalışan, kısa sürede çok yol kat eden bir iktidarımız var. Her şey o kadar hızlı ilerliyor ki kamuoyu ülke gündemini yakalayamıyor bile. Anladığımız kadarıyla zaten milletin ne düşündüğü pek de kimsenin umurunda olmuyor.

Mesele, “Ülkemizin emeklerinin çalınması, gençlerimizin geleceğinin hiç edilmesi, yüzlerce canın yok olması, dinin terör yapılanması için kullanılması, askerimizin hainlerle birlikte anılması, güçlü Türkiye imajının sorgulanması; bütün bunlara sebebiyet verenlerle ilgili tedbirlerin zamanında alınamamış ya da alınmamış olması…”

Milletin anlamaya çalıştığı,  “kaşla göz arasında” değil, yıllarca devam eden aldatılma hali!

Dinimizde; “aldatmak ve yalan söylemek” kabul edilemeyen bir davranış ve ahlak zafiyeti olarak görülür.

Her Müslüman aynı hassasiyeti ve aynı tavrı gösterdiğinde, aldatma, kandırma ve yalan söyleme üçlüsü de kendiliğinden yok olacaktır. Bazen korkudan, bazen neme lazımcılıktan, bazen düzeni sürdürme gayretinden ses çıkarmadıkça, bu üçlü varlığını artarak sürdürecektir. Sessiz kalmak kabullenmektir. O halde, “aldatan kadar aldatılan da suçludur”.

Bu gerçeği bildikten sonra, yalancının yanında durmak demek, onların doğru yolda olduklarını sanmalarına sebep olmak demektir ki “Aptallık ve bilgisizlik yırtığı, yama tutmazbu da onlar kadar olmasa da, işlenen suça ortak olunması demektir.

Öncelikle doğruyu ve yanlışı, hileyi ve hurdayı görmemiz için aklımızı kullanmak zorundayız. “ALLAH, PİSLİĞİ AKLINI KULLANMAYANLAR ÜZERİNE BIRAKIR!..” (Yunus 100)

ŞİMDİ, ülkemizin hayati konularında oldukça fazla aldatılma geçmişi olanların hiç olmazsa bundan böyle, akıllarını devreye sokmaları, ülke yönetmenin büyük bir sorumluluk ve milli ruh istediğini bilmeleri gerekmektedir.

Yaşadıklarımız dersin ötesinde büyük bir imtihan… Şehitlerimize rahmet, Ailelerine sabır, Türk Milletine birlik ve beraberlik kuvveti diliyorum…

Aklımızın ve gönlümüzün birlikte iman etmesi, doğruluk ve hakkaniyeti şiar edinmemiz dileğiyle…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!