Biz yıllarca, ‘abi-abla’ evi diye adlandırılan evlerin ve diğer hücre evi tipi yerlerin, "bazı yasa dışı örgütlerin yapılanması için kullanılan mekânlar olduğunu” söylediğimizde bize kulak asmayanlar şimdi işin ucu kendilerine dokununca, antidemokratik bir uygulama sayılabilecek denetimlerden (ev baskınlarından) bahsetmeye başladı.
Erdoğan’ın: “Kız ve erkek öğrenciler aynı evde kalıyor, bu yapımıza ters. Bir şekilde denetimi yapılacak...” açıklamasından sonra, siyasi baş danışmanı ‘Yalçın Akdoğan’da kendi ‘Twitter’ hesabından: “Herhangi bir mevzuata ve kontrole tabi olmayan bazı yerler öğrenci barındırmaktadır. Öğrenci evlerinin hukuki durumu ve statüsü bellidir. Bahsi geçen apartlar kayıt dışı olduğundan illegal örgütlerce istismar edilebilmektedir.” açıklamasında bulundu. (Açıklamanın sonunda, ‘illegal örgütlerce” diye biten cümleye dikkatinizi çekmek isterim.)
Bir nevi gençlikle birlikte geleceğinin korkusunu yaşayan Başbakanın örgüt ve gurup tanımlaması bize ‘Gezi Parkı’ olaylarındaki söylemlerini hatırlatıyor. Yani demem o ki, bu öfke ve kinle yapılan açıklamaların arkasında, gençlerin Gezi Parkı olaylarında örgütlenerek iktidar aleyhine ortaya koyduğu duruş ve eylemler yatıyor olmasın… Yoksa, benzer bir sürecin yeniden yaşanacağı korkusunu taşıyan Başbakanın, her geçen gün gençlerin sosyal hayatlarıyla ilgili sözde tedbir ler ortaya atıp infial yaratmasının arkasında, başka hangi sebep yatabilir ki?
Onun derdi gençlerimizin ‘ne aç karnı, ne üşüyen yanı, ne de gelecek kaygısı’… Eğer konuşmalarının satır aralarını okursanız; evlerde hükümete karşı hazırlanacak eylem planları paranoyasını göreceksiniz. Yakın zamanda büyüklerinin(!) sözünü dinlemeyenlerin nasıl bir muameleye tabi tutulduklarını (dövüldüklerini, sövüldüklerini, hatta öldürüldüklerini) biliyoruz. Yani maksat gençliği zapturapt!..
Bütün bu gerçeklere rağmen, Başbakan yine her zamanki gibi olayı kamuoyuna sunarken, seçmeninin algısını yönetmek adına, duygusal bir dille halkın hassas ve mahrem yanını, yani namus kavramını ortaya getirmekten, tartışılmasından hiç sakınca duymadı…
Gençler denetlenmeli diyenler; şayet gençlere özgürlük duygusu ve sorumluluk verirseniz, onların neler başaracaklarını görürüsünüz (Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fetih ettiği zaman yaşının kaç olduğunu hatırlayın.). Tam aksi düşünceyle, çeşitli kurallar ve bahanelerle onları sınırlar, özellikle de sosyal hayatlarına müdahalede bulunursanız, belki kontrolü elinizde bulundurabilirsiniz lakin ortaya çıkan tabloyla, aydın bir Türkiye’ye aykırı; düşünemeyen, üretemeyen kendine güvensiz, her an yönetilebilecek ve yönlendirilecek bir gençlik(!) yetiştirirsiniz.
Bir soruna iyi niyetle çözüm üretmek yerine, mağdur ve mazlum eksenli siyaset yaparak, “Türk milletinin inancını sorgulatmaya”, ahlak elden gidiyor çığırtkanlığıyla siyaset yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Toplum değerleri, düzeni ve menfaatleri konusunda sağduyuya sahip bizler, insan hakları, inanç ve özgürlükler konusunda ki hassasiyetimizi koruyor, siyasete malzeme yapılmak istenilen toplumsal bütün değerlerin koruyucusu ve kollayıcısı olmaya devam edeceğimizi ilan ediyoruz.
Sayın Erdoğan ve avanesi; gençlerin düşünce hayatları ve sosyal paylaşımlarına müdahale etmek yerine hayatlarını kolaylaştırın, çevrelerini düzenleyin, eğitim hayatlarını ve geleceklerini planlayın kafi. Unutulmamalıdır ki bir çocuk eğitimini önce ailesinden, sonra çevresi ve okulundan alır. Bu yüzden bu kurumlar çocuklarımızın maneviyatı lehine sağlamlaştırılmalıdır. Suyun kaynağını milli ruhla besleyin ki, gençlik coşkusuyla ülkesini deryaya ulaştırsın…
Not: Başbakanın bu açıklamalarından sonra, zaten yaşamlarını devam ettirmekte oldukça zorlanan gençlerimize bir kez daha ev kapıları kapanacak, ev sahipleri öğrenci kiracılara soğuk bakacaktır. Onlara derim ki, siz öğrencilere karşı ev sahipliğinizi ticaret zihniyeti ile yapmayın, gençlere anne baba kıvamında büyükler olun.
