Siz hangi ülkenin Başbakanısınız Sayın Başbakan?..
Türk vicdanlı olmayan bir insanın, ülkesi ve inancı yararına, bağımsız olarak sağlıklı adımlar atabileceğini düşünüyor musunuz ?
Bir siyaset adamının kabalığını, artistliğini, mekana ve zamana göre kimliksizliğini, milli olabilmede ki ideal eksikliğini görmüştük de, kendi ülkesine olan sevgisizliğini(!) böylesi göstermesine de pes doğrusu…
Bakın hele, ABD’nin “Türk Milliyetçiliği çözüme engeldir” işaretini ve ilhamını alan sultanımız ne diyor: “Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidarız!”
Erdoğan ve aynı zihniyette olanların sayelerinde, “bir zamanlar Anadolu’dan enişteler ve damatlar uydurarak, Türk ve Türklükle ilişkileri olduğunu söylemeye çalışanların” şimdilerde, analarını babalarını başka yerlerde arar olduklarını görüyoruz.
Köküne yeni sahip arayışında olanların şimdilik gösterecekleri referans ve de gidecekleri tek adres bir siyasi parti kimliği. Bu ‘milliyetsizlik’ sonucu, kimliğin parti rozeti ile ifade edilebileceğini sananların, yarın hangi çatının altında olacağını Allah bilir.
Uzun lafa gerek yok. Önderimiz dünü olduğu gibi yarını da görerek söyleyeceğini söylemiş, bize hatırlatmak düşüyor:
“Tarihimizi tetkik ediniz. Türk’ün çektiği bütün felâketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, millî varlığını ihmâl ederek nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasındandır.” (Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, s.543)
Bozuk zihniyetin amacı belli; AB’ne giden yolda en büyük engel olarak gördükleri, Büyük Türkiye resmini parça parça etmek.
Bunun içindir ki, Etnik şuur aşılanması ve bu şuurun siyasallaştırılması süreci hızlandırılmıştır. Bu sürecin sonunda yaşanacak bölünme ile de, AB’ne girilebileceğini zanneden bozuk zihniyetlerin gözlerine bakarsanız, iktidarlarını devam ettirmek için istedikleri ‘meta’yı göreceksiniz…(para para para) Bunun adı ülkesini satmak değil de nedir, peki?
Aynı anda birkaç proje ve amaca hizmet eden iktidarın en büyük icraatı; milli kimliğinden soyutladığı Türk Devleti’ni; Türk’süz “devlet olarak” yalnızlaştırarak, “tarihi, töresi, toprağı, ekonomisi ve dış siyaseti ile” emperyalist güçlere teslim etmesi gayreti oluyor. Vatan pazarlığı içinde olan zavallı sözde Türkler, iddia ettikleri gibi bir “İslam şuuru ve birliği” inancına sahip olsalardı, İslam düşmanları ile işbirliği içine girerler miydi?
Biliyoruz ki, ‘Türk” kimliğini, ufak ve haysiyetsiz hesaplara alet etme çabasında olanların da bir günsevgi, şefkat, birlik ve dirliğe ihtiyacı olacak. Ve yine o gün herkes, Türk Milliyetçilerine sığınmak zorunda kalacak.
Diyorum ki; “Milliyetçilik ne ‘oldum’ demekle olunuyor ne de tehlike sayılarak yok edilebiliyor.” Bu iş sevmek, inanç ve yürek işi. “Türk(lüğ)ü sevmek” ne yasak koymakla ne de, kâğıtlardan silmekle yok edilemez. Vatan sevgisini ve toprağa bağlılığını kültürüne; sanatına, müziğine, edebiyatına ve de sosyal yaşamına kazımış bir milletin son ferdini yok etmedikçe, Türk Milliyetçiliğini ayaklarınızın altında tutamazsın.
Hassas konuklarda, ayaklı cümleler kuran Başbakan yine unutmasın ki, “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.” Ve de “Zeyrek kuş iki ayağından tutulur.” Bunu da bile.
Not: "Trabzon’da Kitap Zamanı" kitap fuarı ardından söylenecek çok şey var da, bunu sonralara bıraktım. Trabzon’a ‘Emine Işınsu’ gibi değerli bir yazarımızı ağırlama fırsatı verdiği için, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyor, yürekten kutluyorum.
Sözüm, siyasetin sadece Ankara’da olup bitenlere laf yetiştirmekle yapılacağını zannedenlere ve de bütün partililere: Kitap fuarları, sizlerin uğrak yerleriniz olarak, yazarlarımıza sahip çıktığınızı göstereceğiniz, çocuklarımıza ve gençlerimize en iyi mesaj verebileceğiniz yerlerdir? Fakat siz hala; ‘siyasetçi sanatçının ayağına gider mi gitmez mi’, tartışmasıyla boğuşmaktasınız.
Siyaset duyarlılık ve eylem gerektirir. Dört duvar arasında oturmak; bedeni tembelleştirdiği gibi, düşünceyi de kısırlaştırır. (“Lafa geldiğinde söylediklerimizin tümünden geçtim. Bari yarısını uygulayarak yaşasak!”)