“Her daim atalarımızla övünmeyi bildik ama onların övüneceği torunlar olmayı beceremedik.” İtirafı tam da bugünlere göre.
Atalarımızın bizler için yaptıklarının üzerine hiçbir şey koyamadığımız gibi, elde avuçta ne varsa tüketmekle meşgulüz. Tam bir miras yediyiz. Devlet itibar kaybediyor, millet ise maddi manevi her şeyini.
Peki, bugün ki karanlıktan kimler, ne kadar sorumlu?
Bu soruya sadece “ülkeyi yönetenler” dersek, bu bizleri, asla sonuca ve çözüme götürmeyecektir.
CEVABIMIZ ve sorumluluğun önemli adresi;
Toplumun hakiki ve tenkidi değerlerini temsil eden. Topluma şekil vermede sosyal yorumların uygulayıcıları olan AYDINLAR/IMIZDIR.
Ziya Gökalp’e göre, aydın, belirli bir kültür seviyesine sahip, halka medeniyet götüren bir misyon taşır. Aynı zamanda, mevcut siyasi ve sosyal yapının da mimarlarıdır.
Topluma sınırsız etkileri vardır. Bu yüzden (Fransa, Almanya, İtalya ve Rusya vb) birçok ülkede siyasi gelişmeler aydınlar üzerinden yorumlanır. DEĞİŞİM ve gelişmelerde önemli rolleri vardır.
Edward Shils’e göre aydının, “yüksek kültür yaratmak ve yaymak” milli ve milletler üstü modeller kurmak, ortak kültürler geliştirmek; sosyal gelişimleri etkilemek; politik roller oynamak gibi görevleri vardır.
AYDINLAR yönetenlerin amaçlarını ve genellikle gizli niyetlerini tahlil etme ve öngörme durumundadır. Gerçekleri dile getirmek ve yalanları teşhir etmek en önemli sorumluluklarıdır.
Yöneticiler tarafından zaman zaman tehlikeli ilan edilmeleri, zaman zaman da kurtarıcı olarak, (AK Parti’nin bir dönem “Akiller” adı altında, siyasetine destek almak amacıyla) öne çıkartılmalarının nedeni de bundandır.
Cemil Meriç, bir aydın portresi çizip, düşünce adamının nasıl olacağını tarif ederken, aynı zamanda BEKLENTİLERİMİZİ de ortaya koyuyor.
“Evet düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir. Hiçbir merkezden talimat almaz. Bir partiye bağlı olmayabilir. Âmâ tarihe angajedir. Kucağında yaşadığı topluma angajedir. Yani vatandaş olarak vazifeleri vardır. Belli savaşları kabul etmesi, belli tehlikeleri göze alması lazımdır. Bir devrin şuuru olmak zorundadır o. Başka vazifesi: bütün hakikatleri yoklamak, bütün yalanların maskesini yırtmak, kalabalığa doğruyu göstermek. Bazen yangın kulesindeki nöbetçi olacaktır, bazen engine açılan geminin kılavuzu. Sokakta insanlar boğazlanırken, düşüncenin asaletine sığınarak elini kolunu bağlamak, düşünceye ihanettir.”(Mağaradakiler, s.295)
TÜRKİYE bugün, (iç ve dış siyasette) sonu gözükmeyen siyasi risklerle boğuşurken, düştüğü yalnızlık sarmalında politika üretemez, kendi sorunlarını çözemez bir haldedir.
Tarihi kimliğimiz, milli geleneğimiz masa başlarında, umursamazca yok edilirken ne yazık ki, oluşturulan algılar yüzünden bir türlü gerçeği göremeyen MİLLETİMİZ SUSUYOR. Sadece Millet mi? En çok konuşması beklenen aydınlarımız da susuyor.
Hâlbuki siyasetin dışında özgür ve akılcı, doğru bilgilerin ışında yol gösterici olan (gerçek) AYDINLARIMIZIN bir an evvel harekete geçmesi ve yanlışlıkları ortaya koyması gerekir.
ÇÜNKÜ aydın kişi, bilgi sahibi olmanın ötesinde, “aydınlatma ve yol gösterici” görevini yaptığı, topluma olan sorumluluklarını yerine getirdiği müddetçe MÜNEVVER, ENTELEKTÜEL, AYDINDIR.
H. Nurcan Yazıcı
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı