M.K. Atatürk istiklâl savaşına atıldığı ilk gün olan “19 Mayıs”ı, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Kurultayı’nda okuduğu Büyük Nutuk’u ile dile getirmiş ve daha sonra, “İŞTE BEN O GÜN DOĞDUM “diyerek de, 19-Mayısın önemini anlatmaya çalışmıştır.
Şimdilerde ise, “19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı”nı gündeme getirenlerin (19 Mayıs 1919’u) anlamsızlaştırma çabalarını görmemek mümkün değil.
Bayramlarımızı “tatilleştirme” çabası ile “uzatıp kısaltan” zihniyeti görmüştük de, “hava-civa” bahanesi ile “bayramlarımızı” yok sayan zihniyeti de nihayet gördük. Onlara bayramların ruhunu ve “millet” olmak için “milli” olma gereğini bir daha hatırlatmak isterim… Ki içeriği bir ülkenin kurtuluşa ilk adım günü olan 19 Mayıs’ı, özünden ayırıp, sadece eğlence ve bir spor etkiliği olarak yaşatmak da, aynı şekilde, hem ülkemize, hem de Atamıza yapılacak en büyük haksızlıktır. Mevzu “19 Mayıs ATATÜRK’Ü anma , anlama ve gençlik” olmalı, gerisi teferruat. Ülkem insanı iyi niyetli olarak teferruatlarla oyalansa… bazı mazeretleri(!)kabullenir görünse de elbette Cumhuriyetimizin hesabını iyi yapacak, günü gelince bu siyasilerin problemini(!) “milli”ce çözmeyi bilecektir.
Canik Mebusu Edhem Veysi Bey ‘Gazi Günü’ dolayısıyla 22 Mayıs 1928 tarihli yerel Samsun gazetesine yazdığı makalede şöyle diyor: “Millî hayatta bayram ve törenlerin pek büyük tesiri vardır. Milletler ve bilhassa bizim gibi üst üste inkılâp geçirmiş olan cemiyetler, sadece bir veya iki defa mazi hatıralarını ihyaya girişirlerse istikbalde yönelinecek istikameti belirlemiş olurlar. Mazi ara sıra yoklanılmalıdır. Orada mevcut menkıbeler, kahramanlık ve hatta hıyanetler ve cinayetler yâd edilmelidir. Tâ ki iyinin kadri ve kötünün hakkı belirlenmiş olsun.” İşte bizler de ülke olarak, tamda o noktadayız; “iyinin kadri ve kötünün hakkı”…
Milli Bayramların birlik beraberliğe, sosyalleşme ve barışa olana hizmetini hafife almak, ülkesi için kötü emelleri olanlara hizmet demektir. Meydanlarımızın Türk bayrakları ile süslenmesine hazımsızlık demektir. Safların sıklaşacağı bu günlerin “saf”sızlaştırılması demektir.
Biz yıllardır “19 Mayısı” batılı adamlara “hoş” görünme günleri görüntüsünde kutlamaya çalışalım, işte birileri, boşalmış içi(!) “bir bahaneyle doldurarak” pat diye önümüze koyuverir. Kısacası, akıllılar(!) düşünene kadar adamın biri (!)karşıya geçti ve de “havalar soğuk” mazeretini ortaya koyma cüretinde bulundu bile.
Demem o ki, ülkece gururumuz olmuş “günlerimizi” kutlamanın ve önemini dile getirmenin ve de bu neşeli havanın insanlar tarafından paylaşılmasının bir kültürü olmalı… Genel de eğlence kültürümüzü batıya göre şekillendirsek de, hiç olmazsa, özel“milli” neşelerimizin, “milli bir şekli şemalı, yerlice kutlanması gerek” …Bayrama “Milli” diyeceksiniz, kutlamaya gelince de, tamamen “batı kültüründen esinlenerek” renklendirecek, giydirecek, yürütecek hatta mesajlar vereceksiniz… Daha sonra da, “özü sözü” hiç de sizi çağrıştırmayan görüntülere bakıp, “Türk Milleti gününüz kutlu olsun” diye basında resmedeceksiniz. Sanırım buraya kadar dile getirdiğim “şekli sıkıntı” da herkes hem fikir dolayısıyla asıl konuşmamız gereken konu; bayramların önemi, kutlayan kesim sonra da kutlanma biçimi…
Ne zamanki, Millet olma cesareti ile yola çıktığımız,( 19 Mayıs 1919)o günün önemini idrak ederek, ne zaman ki, 19 Mayısları “Türk’e göre ve ülkem gençleri tarafından” yine onların katkıları ve projeleri ile kutlarız, işte o zaman, “istikbalimize bir nebze yönelmiş, istikametimizi doğru tayin etmiş” oluruz.
Şimdi derim ki “19 Mayıs”ı, sahibi olan Türk gençliğinin yüreğine yeniden yerleştirelim, Egemen güçlerin gençliğimizi ve geleceğimizi(!) şekillendirdiği bu günlerde; Bu kadar ihmale rağmen, “Türk gençliği” inancından ve tarihinden aldığı kuvvet ve ilhamla, hem bayramlarına, hem de kendi ve ülke geleceğine sahip çıkacak; İdeallerini, ülkesinin geleceği ve gelişmesi olarak belirleyip; Türk tarihinin kendisine yüklediği misyonun farkında olarak, azim ve cesaretle, yaşamının her alanında “19 Mayıs 1919” ruhu ile ülkesine ve Atasına laik olmaya çalışacak,olacaktır da…