Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun” önerisi, Türkiye’nin “Lübnanlaşması” tartışmalarını gündeme getirdi. “Lübnanlaşma”, bir ülkenin ulus devlet modelinden mezhepçi bir devlete kaymasını ve siyasi gücün dini veya mezhepsel gruplar arasında dağıtılmasını ifade eder. Bu sistemde dini kimlikler siyasi aidiyette merkezi rol oynar ve anahtar pozisyonlar farklı gruplar arasında paylaşılır. Lübnan, bu sistemin en bilinen örneğidir; cumhurbaşkanının Maruni Hristiyan, başbakanın Sünni Müslüman ve meclis başkanının Şii Müslüman olması gibi pozisyonlar belirli dini gruplara ayrılmıştır. Türkiye’nin Lübnanlaşma endişeleri arasında toplumsal kutuplaşma, demografik değişimler, paralel yapılar, yabancı müdahaleler ve devlet otoritesinin zayıflaması yer almaktadır. Henüz Lübnan benzeri bir çöküş ortamı oluşmamış olsa da, toplumsal barış ve istikrar için mezhepsel ayrımların siyasete alet edilmemesi ve laiklik ilkesinin güçlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Bahçeli, birkaç ay önce MHP milletvekilleriyle gerçekleştirdiği toplantıda, “Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, bir Kürt, diğeri Alevi olsun.” teklifini dile getirmiş. Bu söylem geçtiğimiz hafta MHP tarafından teyit edildi. Bunun üzerine Cumhuriyet yazarı Mehmet Ali Güller köşesinde şunları yazdı:
“MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi” önerisi, Cumhur İttifakı’nın nasıl bir rejim dönüşümü hedeflediğini iyice ortaya koyuyor: Türkiye’yi Lübnanlaştırma!
Bahçeli’nin “Kürt ve Alevi cumhurbaşkanı yardımcıları” önerisi ile Erdoğan’ın “Türk-Kürt-Arap ittifakı” söylemi ve ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın bölge için “Osmanlı millet sistemi” istemesi, aynı hedefin birbirini bütünleyen parçalarıdır.”[1]
Ardından Lübnanlaşma kavramı kamuoyunda çokça yer alır oldu.Ben de bu konuyu açarak daha anlaşılır hale getirmek istedim. Bahçeli, özellikle Cumhurbaşkanı yardımcıları önerisiyle, siyasi dengeleri değiştirmeyi ve güçler ayrılığı ilkesi çerçevesinde yeni yapılaşmalara zemin hazırlamayı amaçlamaktadır. Bu öneri, onun siyasi vizyonunun bir yansıması olup, ülkedeki mevcut yönetim sistemine yeni bir boyut kazandırmayı hedeflemektedir. Öneride, cumhurbaşkanı yardımcılarının sayısının artırılması ve bu yardımcıların konfesyonel veya mezhepsel niteliklerle donatılması önerilmektedir. Bu, yönetimsel kararların daha geniş temelde ve kimlik bazlı farklılıklar gözetilerek alınmasını sağlayabilir.
Bu arada karşımıza konfesyonel ya da konfesyonelizm kavramı çıkmaktadır. “Lübnanlaşma” terimi, bir ülkenin ulus devlet modelinden konfesyonel veya mezhepçi bir devlete doğru kaymasını ifade eden bir süreci tanımlar. Sosyal ve politik söylemde, Lübnanlaşma kavramı, bir ülkenin mezhepçi veya etnik çatışmalarla içsel olarak bölünmesini ifade eder ve zayıf, etkisiz ve muhtemelen başarısız bir devlete yol açar. Bu durum genellikle kapsayıcı bir konfesyonel sistemin getirilmesiyle sonuçlanır. Konfesyonelizm, din ve siyasetin hukuken iç içe geçtiği bir hükümet sistemi veya toplumsal yapıyı ifade eder. Bu sistemde, siyasi ve kurumsal güç, toplumdaki dini veya mezhepsel gruplar arasında orantılı olarak dağıtılır.
Başka bir deyişle, bir ülkenin veya bölgenin yönetiminde belirli dini grupların veya mezheplerin nüfusu ve gücü oranında temsil edilmesi ve belirli pozisyonların bu gruplara tahsis edilmesi prensibine dayanır. Bu durum, anayasal düzenlemelerle veya yerleşmiş siyasi geleneklerle ortaya çıkabilir.
Konfesyonel sistemlerin temel özellikleri şunlardır:
- Dini Kimliğe Vurgu: Bireylerin veya grupların dini kimlikleri, siyasi aidiyetlerinin ve toplumsal konumlarının belirlenmesinde merkezi bir rol oynar.
- Güç Paylaşımı: Siyasi ve devlet kademelerindeki kilit pozisyonlar, farklı dini veya mezhepsel gruplar arasında belirli oranlarda paylaşılır. Örneğin, cumhurbaşkanının belirli bir mezhepten, başbakanın başka bir mezhepten olması gibi durumlar görülebilir.
- Mezhepsel Bölünmeler: Toplum, mezhepsel hatlar boyunca bölünebilir ve bu bölünmeler siyasi rekabetin temelini oluşturabilir.
- Konsosyonel Demokrasi Unsurları: Konfesyonelizm, konsosyonel demokrasi (eş-toplumlaştırmacılık) ile benzerlikler gösterebilir. Her iki sistem de bölünmüş toplumlarda istikrarı sağlamak amacıyla farklı gruplar arasında güç paylaşımını hedefler.
Lübnan, konfesyonelizmin en bilinen ve en sık incelenen örneklerinden biridir. Bu ülkede, cumhurbaşkanının Maruni Hristiyan, başbakanın Sünni Müslüman ve meclis başkanının Şii Müslüman olması gibi belirli dini gruplara tahsis edilmiş siyasi pozisyonlar bulunur.
Konfesyonelizm, bazı durumlarda toplumsal uzlaşmayı ve çatışmayı önlemeyi amaçlarken, aynı zamanda toplumsal bölünmeleri derinleştirebilir ve siyasi kutuplaşmaya yol açabilir. Demografik değişimler yaşandığında veya bir grubun güç dengesi değiştiğinde sistemde aksaklıklar ve sorunlar yaşanabilir.
Türkiye Lübnanlaşır mı?
Bu konuda farklı görüşler bulunmakla birlikte, bazı analistler ve muhalif siyasetçiler Türkiye’deki bazı gelişmeleri “Lübnanlaşma” sürecine benzetmektedir.
Endişe Nedenleri:
- Toplumsal Kutuplaşma:
Siyasi, ideolojik ve mezhepsel ayrımların keskinleştiği, toplumun ayrıştığı bir yapıdan bahsediliyor.
- Göç ve Demografik Değişim:
Özellikle Suriye’den gelen sığınmacılar ve düzensiz göç, bazı kesimlerce Türkiye’nin demografik yapısını ve toplumsal uyumu tehdit eden bir gelişme olarak görülüyor.
Bu durumun ileride etnik/mezhepsel fay hatlarını tetikleyebileceği ve benzeri çatışmalara yol açabileceği iddia ediliyor.
- Paralel Yapılar ve Silahlı Gruplar:
Geçmişte FETÖ gibi örgütlerin devlet içinde paralel yapılanmalar kurduğu ortaya çıkmıştı.
Bugün ise bazı uzmanlar, yasa dışı yapılanmalar, sadakat temelli örgütlenmeler veya yerel milis benzeri yapıların kontrolsüz şekilde güç kazandığını öne sürüyor.
- Yabancı Etki ve Müdahaleler:
Türkiye’deki iç siyaset ve ekonomi üzerinde yabancı devletlerin etkisinin artması, dış kaynaklı politikaların toplumdaki gerilimleri artırdığı savunuluyor.
- Devlet Otoritesinin Aşınması:
Yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ilkesi, güvenlik kurumlarının siyasallaşması gibi sorunlar devletin bütünlükçü otoritesini zayıflatabilir.
- Hukuk Devleti İlkelerinin Zayıflaması:
Konfesyonel sistemlerde, kanunların ve devletin tarafsızlığının yerine, belirli dini grupların çıkarlarının öne çıkması riski bulunabilir.
Sonuç:
“Türkiye Lübnanlaştırılıyor mu?” sorusunun yanıtı, bakış açısına göre değişir. Gerçekten sosyolojik ve jeopolitik riskler taşıyan bazı dinamikler vardır. Ancak henüz bir Lübnan benzeri çöküş ortamı oluşmuş değildir. Ancak, toplumsal barış ve istikrarın korunması için mezhepsel ayrımların siyasete alet edilmemesi ve laiklik ilkesinin güçlendirilmesi önem taşımaktadır.
[1] Mehmet Ali Güller, Bahçeli’nin Lübnanlaşma önerisi, https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/bahceli-nin-lubnanlasma-onerisi-2419872