Bir yandan Pandemi vurdu, bir yandan enflasyon denen baş belası, bir yandan da yüzümüze hiç gülmeyen felek…Biri ömrümüzden götürdü, biri işimizden gücümüzden etti, bir diğeri düştük kaldırmadı, bağırdık duymadı, elimizi uzattık tutmadı. Savrulduk seyretti geçti. İşte o gün bugündür gülmeyi unuttuk…İçimizdeki yaşama sevinci öldü…
Yıllar önce bir dörtlük yazmışım, “Neşeli şarkılar sarmıyor beni / Hüzünle karışık bir elemim var / Hislerim kördüğüm, susup kalmışım / Efkârdan koskoca, bir alemim var.”
Bir zamanlar neşeli ve şen kahkahalarla çınlardı sokaklar, evler. Neşeli insanlardık biz. Neşeli anlarımız, neşeli günlerimiz vardı. Neşemiz yerindeydi…Paramız yoktu, pulumuz yoktu, oturacak doğru dürüst çulumuz yoktu…Lakin, umutlarımız vardı, hayallerimiz vardı, kaybetmeyelim inşallah dediğimiz neşemiz vardı…
Kimseye borcumuz harcımız da yoktu. Hoş olsa da ödeyebilecek durumdaydık. Muhannete muhtaç olmadan yaşayıp gidiyorduk çok şükür.
Koca bir aile gibiydi oturduğumuz sokaklar. Herkes birbirini bilir, tanır, sever, sayar, birine bir şey olsa, iki eli kanda olsa koşar gelirdi. Komşuluk kardeşten öteydi. Allah ağzımızın tadını bozmasın, neşemiz daim olsun, eksilmesin diye dualar edilirdi…
Yüzümüzden ne tebessüm eksilirdi ne gülümseme…
“Dertleri zevk edindim kendime / Bende neşe ne arar/ Elem dolu kalbimden gitmiyor hatıralar” diyenlere dönüştüğümüze, yaşarken kaybolduğumuz yıllar şahit oldu. O yıllarda kaybettik neşemizi, sevincimizi, bizi hayata bağlayan neyimiz varsa…
Bir yandan Pandemi vurdu, bir yandan enflasyon denen baş belası, bir yandan da yüzümüze hiç gülmeyen felek…Biri ömrümüzden götürdü, biri işimizden gücümüzden etti, bir diğeri düştük kaldırmadı, bağırdık duymadı, elimizi uzattık tutmadı. Savrulduk seyretti geçti.
İşte o gün bugündür gülmeyi unuttuk…İçimizdeki yaşama sevinci öldü…
*****
Bedia Tuncer isimli bir edebiyat öğretmeninin Bakırköy’deki hastaların şiirlerinden derlediği ‘İnilti’ adlı kitapta, “33-B servisinden N.C. rumuzlu hastanın, 1963’te yazdığı anlaşılan, bir şiir vardı.”
İşte o şiirden bir birkaç mısra:
“Caka yaparken sokaklara/ Aşkımı düşürmüşüm… Sabahleyin adım adım/ Yolları hep aradım/ Kahrolası çöpçüler/ Aşkımı süpürmüşler…”
Rahmetli Erkin Koray’ın “Çöpçüler” isimli şarkısında, sözler daha bir düzenliydi.
“Aşktan yana şansım yok / Ağlıyorum derdim çok / Aşkımı kaybetmişim / Sordum sordum bulan yok”
“Dün gece çok aradım / Aradım bulamadım / Kör olası çöpçüler / Aşkımı süpürmüşler”
Bize gelince, neşemiz kayıp…Çalındı mı? Nerede düşürdük onu? Yoksa bir süpüren mi oldu?
Ben yerini biliyorum diyen yalancılar yüzünden çıkmaz sokaklarda gezmekten ziyan zebil olduk…
Çok aradık, bulamadık…Çok sorduk, doğru düzgün bir cevap alamadık…Nerde kaybettiyseniz orada arayın. Nerde düşürdüyseniz oraları araştırın, nerde çaldırdıysanız, oraları sorun soruşturun diyen o kadar çok ki…
İçlerinde dişe dokunur cevap veren yok, şöyle bir candan ciğerden, kaybınız benim de kaybımdır diyen yok…
Neşemiz gitti. Kapandık kaldık içimize. Dünya gailesi, borç-harç, geçinme telaşı, günü kurtaramama endişesi bitirdi bizi…
*****
Neşeniz yoksa…Yüzünüz gülmez…Gözlerinizin feri söner…Diliniz lâl olur bilemezsiniz…Konuşacak haliniz kalmaz…Eliniz ayağınız düşer…Yığılır kalırsınız…
Zifiri karanlıkların içinde kalmışa dönersiniz…
İş yok…Aş yok…Para yok…Borç çok…
Umut kim bilir nerde saklı?
Hava kapalı…İsli sisli bir manzara…Güneş doğmayı unutmuş gibi gelir insana…
Neşenin yerini keder almış…Elem almış…Acı almış…Üzüntü diz boyu diye anlatılmaya başlamış…
Ekmek on beş lira, pide yirmi lira…Simit de yirmi lirayım bundan böyle demiş geçmiş karşı tarafa…
Neresi mi o karşı taraf?
Bize el olan, bizle alakasını koparmış olan, ölüyorum desen, dönüp bakmayan, çıkıp gelmeyen o taraf işte…
Gülelim mi ağlayalım mı?
Biz güleriz ağlanacak halimize derler ya hani…
Annelerimize anneler günlerinde tek bir gül alıp getirsek, yüzleri gülerdi her birinin.
Neşeleri yerine gelirdi.
Bazen bir hâl hatır sormak, mahalle esnafına hayırlı işler dilemek güne neşeli başlamaktı…
*****
Geçmişe mazi mi derler?
Mazi kalbimde yaradır, insana dost paradır mı derler?
İşin içine para girdi mi, işler şirazeden çıkıyor. Kantarın topuzu kaçıyor.
Meselenin özü de özeti de paran varsa neşen var, keyfin var, mutluluğun var şekline dönüşüyor her ne hikmetse…
Neşe ve para…
Kim diyordu “Parayla saadet olmaz” diye…
Yıldız Tezcan mı? Şükran Ay mı, Hazal mı? Melek Mosso mu?
Parasız saadet de olmaz neşen de diyenler fena dertli…
Neden mi?
O nedeni “Aynaya bak gör halini” türküsüyle cevaplıyor insanlar…
“Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına” demiş ya şair…Bizde kapıldık şarkıların ve türkülerin söz ve müziğine…Neşemiz gelir belki dedik amma, nafile…
Bu dünyada ona tak, buna tak, al sana takıntılarla dopdolu bir hayat…
*****
Ne demişlerdi?
“Neşeli ol ki genç kalasın…”
Bizim nesil gençliğini hiç anlayamadı. Hele o 20 ila 30 yaş arasını…
O on yıl, tek kelimeyle rüzgâr gibi geçti.
Okuldu, diplomaydı, göreve başlamaydı, sürgün ve vurgunlarla tanışmaktı, kavgaydı kıyametti, muhtıralardı, ihtilaldi derken. Bir de baktık yetmişli yıllar bitmiş, seksenli yıllar başlamış. Bir anda otuz yaş ve üzerine gelmişiz.
Neşeli günlere veda mı etmiştik, ara mı vermiştik?
Bilemedik…
Meğerse biz, neşeli olmak ve neşeli olmayı hayal etmek arasında gidip gelmişiz…
*****
Yahya Kemal diyor ki, “İnsan bu alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.”
Ah Yahya Kemal ah…Bugünleri görseydi, oturup ağlardı. Hayallerinizi kim çaldı, neşenize ne oldu sizin diye…
Kim mi güldürecek yüzümüzü? Kim geri verecek neşemizi?
Sizin neşeniz benim, sizin neşenizi ben geri getireceğim, benimle neşenizi bir daha kaybetmeyeceksiniz, Bir daha hiç kimse çalamayacak, süpüremeyecek neşenizi diye çok şeyler duyduk ve de duyacağız.
Neşe denen his; hayatın rengi, tadı tuzu, anlamı, barış gibi, özgürlük gibi, bizi biz yapan, kendimize getiren bir duygu.
Ne çalınabilir ne süpürülür ne de kaybedilir.
Merak etmeyin, üzmez bizi döner gelir.