Verilen metin, geçmiş kavramının derinliklerini ve hayatımızdaki kaçınılmaz etkisini irdelemektedir. Yazar, metnine Osman Arıtan’ın sözlerini yazdığı ve Selâhattin Altınbaş’ın bestelediği “Maziye Bir Bakıver” adlı hüzünlü şarkıdan ilham alarak başlamaktadır. Metin, birçok insanın geçmişi unutmak veya ondan kaçmak istese de, mazinin er ya da geç her bireyin karşısına çıkacağını ve bunun şaşkınlık yaratabileceğini vurgulamaktadır. Ayrıca, geçmişte kalan güzellikler, kayıplar ve hayal kırıklıkları ele alınmakta, radyo anonsları ve “mutedil dalgalı” gibi eski Türkçe kullanımlar üzerinden yakın tarihin kültürel ve sosyal değişimlerine de dikkat çekilmektedir. Sonuç olarak, yazar geçmişe bakmanın bir cesaret işi olduğunu ve geçmişe takılıp kalmamak gerektiğini, ancak “Mazi kalbimde yaradır” dizesinde olduğu gibi geçmişin etkisinden kaçılamayacağını ifade etmektedir.
Bestesi Selâhattin Altınbaş’a, güftesi Osman Arıtan’a ait olan Hüzzam makamında hüzünlü mü hüzünlü bir şarkı vardı.
“Ömrümüzün son demi…”
Şarkının sözleri de şarkı gibi insanın içine işliyordu.
Hani bam telinden vurmak derler ya…
“Ömrümüzün son demi / Son baharıdır artık / Maziye bir bakıver / Neler neler bıraktık”
Bu güzel ve içli şarkıyı Müzeyyen Senar, Bülent Ersoy, Muazzez Abacı, Muazzez Ersoy ve Ahmet Özhan gibi güçlü sesler yorumlamışlar.
Şarkıda vurgu yapıldığı üzere, mazi de neler bıraktığımızın haddi hesabı yok…
Maziye sözüm ona sırtını dönenlerimiz var.
Ben o mazi denen defteri çoktan kapattım, aramıza öyle kalın duvarlar ördüm ki, top atsan yıkılmaz diyenler var…
Mazide bıraktığımız dostluklara, arkadaşlıklara, akrabalıklara, komşuluklara ne demeli?
Mazi yabana atılacak, altı iki kere kalın çizgilerle çizilip ben unuttum sildim o mazi denen kavramı denecek bir şey değil.
Her kim mazide ne bıraktıysa bıraksın, varsa ömrü bir şekilde o geride bıraktığı her ne varsa hiç beklemediği bir anda çıkıverir karşısına.
Mazi ne taşın altına bastırılabilir ne zindanlara kapatılabilir ne de araya dağlar, yollar geçitler konabilir.
Mazi çıkıp gelecekse gelir, sizi bulacaksa bulur, tam karşınızda durur.
Şaşkınlıktan küçük dilini yutan da olur. Neden bıraktım, niçin bıraktım sorularını yıllar sonra kendine soranda olur.
Sonrası olan olur…
***
Bir zamanlar diye başlayan cümle anlatım da saklıdır mazi. Maziyi tepe tepe gömdüm diyenlere o gömdüm dediği yere kendini de gömdüğünü hatırlatır mazi.
Hani külleri üflersiniz de altından korlar çıkar ya…
Mazi bir yerde öyle bir şeydir.
O küller içindeki korları öyle korur öyle muhafaza eder ki, inanasınız gelmez.
Mazi ile şaka olmaz…
Mazi şaka kaldırmaz.
Mazi hiç ummadığınız hiç beklemediğiniz bir anda öyle bir yerde çıkar gelir ki, ne yaş tanır ne yorgunluk ne mevki ne makam…
Mazi diye iflah olmaz bir derdim var diye türkü yaksanız, yine de gitmez başınızdan…
Mazi denen püsküllü beladan yakamı kurtaramadım. Bırak artık beni de huzur bulayım benzeri laflar edenlere de gülüp geçtiği çok olur mazinin.
Mazi ile alakalı güzel hatıraları olanlar elbette vardır.
Lakin mazinin hüzün veren acı veren, insanları perişan eden, hislerini paramparça eden yanı çok daha ağır bastığı içindir ki, mazi kavramının adı geçtikçe, of çekenler, ah edenler, bana mazi deme diyenler, mazi ile yollarımı ayırdım sandım yine geldi buldu beni diyenler olarak maziye bakıverdiğimizde dalıp gitmekten kendimizi alamayız.
Ömrümüzün son demi geldiğinde, bunu anladığımızda neredeyse dönüşü olmayan, telafisi mümkün görünmeyen anlarda maziye baksak ne bakmasak ne…
Hele bir de giden gitmişse…
Her maziye dalışta pişmanlık gözyaşları kendiliğinden akar gider gözlerimizden…
*****
Kim ne derse desin ne anlatırsa anlatsın, isterse kendini kandırsın, mazi öyle kolay kolay unutulacak bir şey değil…
Daha çok acılar, ıstıraplar, elemler, kederler, felekle paylaşamadığımız kozlar, ayrılıklar, kırılma noktaları, yol ayrımları…Daha ziyade bir kucak dolusu hayal kırıklığı…
Az biraz mutluluk…
Karamsarlık…
Endişe…
Heyecan dolu anlar…
Rüzgâr gibi geçen onca yıl…
Netice de maziye şöyle bir bakıvermenin, sadece kapı aralamaktan ibaret olan bir ifadesi…
Sırdaş olduklarımızla dahi, içimi dışımı yalnızca o bilir dediklerimizle dahi paylaşmadığımız bir şeyler vardır o mazi denen derinliklerde…
Mazinin neler anlattığını o maziye sahip olandan başka kim bilebilir ki…
Bir anlamda geri dönüp, geride neleri bıraktığımızı da…
*****
Şimdi açsanız radyonuzu şöyle bir anons duysanız
Bugün 6 Ekim 2025 Pazartesi
Demirbank iyi günler diler
Şaşırır kalırsınız…
Hayırdır, Demirbank mı kaldı diye…
Efendim bu anons yetmişli yıllardan kalma…
Yani bizim neslin gençlik yıllarından.
7 Eylül 1953 yılında kurulan ve 11 Aralık 2001 yılında bankacılığa isim olarak veda eden Demirbank’ın radyolardan duyulan ve hafızalarımıza kazınan mazide kalsa da maziye bir bakıverdiğimizde aklımıza geliveren bir anonsu.
Her gün size iyi günler dileyen bir banka…
Kaldı mı böyle samimi ve sıcak bir slogan?
Keşke kalsaydı, keşke olsaydı da iyi günler dilemeye devam etseydi.
Bugün hatırlaması bile güzel…
Maziye bakıverip aklımıza gelmesi de…
***
Hava raporunun denizle ilgili bölümü anlatılırken deniz “mutedil dalgalı” diye bir tabir kullanılırdı yetmişli yıllarda…
Ne mi demekti mutedil dalgalı?
Hafif rüzgârda tatlı tatlı dalgalanan deniz…
Türkçeyi bu denli güzel, bu denli düzgün, hatasız ve kusursuz kullanan radyo spikerlerine bir daha hiç rastlamadık.
Mazide kalan yıllarda haber spikerleri özel seçilir ve yetiştirilirlerdi.
Argoya kaçanlar, espri yapıyorum diye çam devirenler, “lan” diye konuşanlar yoktu.
Maziye bir bakıver dediğimizde mazi de çok güzel ve yerinde şeyler vardı.
Mesela enflasyon yoktu.
Kredi kartları da…Altından kalkılamayacak borçları da…
Emekli ikramiyesi ile ev alanlar da vardı, araba alanlarda…
Hayat bu kadar pahalı değildi. İnsaf vardı, vicdan vardı, anlayış vardı. Kim fahiş bir fiyat istese herkes onu kınardı. O kınanan geri adım atardı.
Hayat bir başka güzeldi o zamanlar.
Konu komşu sohbetleri, eş dost ziyaretleri ailecek gezmeler gidip gelmeler vardı. O sokakların, o mahallelerin ağzı dili olsa da söylese diyeceğim, lakin ne o sokaklar kaldı ne o mahalleler kentsel dönüşümlerle dümdüz edildiler.
Maziye bakıverdiğimizde anlatılacak o kadar çok şey var ki…Amma velakin dinleyecek olanı bulabilene, görebilene aşk olsun.
***
Elde olmayan, dönülmeyen, dönüldüğünde her şeyin karmakarışık olabileceği endişesi insanın içini kaplayan bir his mazi. Yine de maziye bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz.
“Mazi kalbimde yaradır” diye yazan şair haksız mı?
Kim bilir neler oldu da neler yaşadı da içini döktü kağıtlara…
Mazi geçmişe dalıp gitmek, maziye takılıp kalmak olmamalı…
Lakin, elde değil diyenler bayağı bir haklılar.
Maziye dönmek, maziye bakmak cesaret işi diyenler için bile, belki de cesaret ötesi…
Mazinin peşine takılıp gitmeye kalkanların, mazinin derinliklerinde kaybolup gittikleri de öteden beri bilinir.
En iyisi maziye şöyle bir bakıvermek galiba…Yüzeyden…Derinlere inmeden…
Hani denize girersiniz de su boyunuzu aşmaya niyetlenir ya…Ona denize girmeyi tadında bırakmak diyenlere de rastlamışlardanım.
Mazi de öyle…Maziye bir bakıver yaklaşımı da öyle…
Ne demişler?
Maziye bak amma, tadında bırak. Daha ilerilere ne git ne de gitmek için adım at. Hatta o bakma mevzusunu yol yakınken kapat…
Çünkü, maziye bakıvermek dahi bir burukluk yaratabilir.
Maziye bakmak geçmişi geri getirmeye kalkmak gibi uç noktalara da gidebiliyor bazen.
Çok azı yarım yamalak mutluluklara sahne oluyor.
Tarihi tersine çevirmek nasıl imkansızsa mazide gerçekleşemeyen her ne varsa, yeniden o olmayanı oldurmaya çalışmakta bir yerde öyle…
Geçmişe mazi yenmişe kuzu derler diye bir söz vardı ya hani…
Geçmişte olan iyi ya da kötü şeylere takılıp kalmamalı, bugüne ve geleceğe bakmalı, geçmiş geçmiştir artık anlamı taşıyordu. Maziye bakarken dalıp gitmenin, daldığı takıldığı yerde kalmanın insanı sürükleyeceği haller kolay olmasa gerek…
***
Zaman zaman maziye bakma ihtiyacı hasıl oluyor.
Ya da öyle bir şeyler oluyor ki,” Gözümde canlanır koskoca mazi” dediğimiz bazı olaylar karşımıza çıkıyor.
Kimi rastlantı diyor…
Kimi tesadüf…
Kimi hiç olmamalıydı diye çaresiz ifadeler kullanmayı seçiyor…
Kiminin aklından ve gönlünden kim bilir neler-neler geçiyor.
Maziye bir bakıver demek zor ya da kolay…
En iyisi Hüzzam makamındaki, “Ömrümüzün son demi” adlı bu içli ve güzel şarkıyı bir daha dinlemek ve teselliyi o güzel nağmelerde ve dizelerde aramak galiba…