Makale, pandeminin ve ardından gelen ekonomik sorunların insanların hayatında yarattığı değişimleri konu alıyor. Yazara göre, bu süreç insanları yordu, mücadele azimlerini kırdı ve ilişkilerini zayıflattı. İnsanlar eskiden birbirini sever, anlar ve dinlerken, şimdi huysuz, tartışmacı ve tahammülsüz hale geldi. Enflasyon ve hayat pahalılığı nedeniyle moral bozukluğu ve hırçınlık yaygınlaştı. Makalede, eski sıcak komşuluk ilişkilerinin ve mahalle kültürünün yok olmasından duyulan üzüntü de dile getiriliyor. Yazar, tüm bu değişimler sonucunda insanların “kendine gelemediğini” ve eski iyi huylu hallerini unuttuğunu belirtiyor.
Vurdumduymaz bir girdap bizimkisi, kendimizi değişmeye ve değiştirmeye de zorladığımız yok…Bir türlü kendimize gelemedik, kendimize dönemedik, toparlanamadık, garip bir dağınıklığın tam ortasındayız…
Ne olduysa Pandemiden sonra oldu…
Pandemi ardından enflasyon, ekonomik sarsıntılar, maddi manevi derin kayıplar.
Dibe vurmalar…
Dipten bir daha kalkamama sendromu yaşamalar…
Kırılma noktası gibi oldu…
Kimi işini kaybetti…
Kimi işyerini, dükkanını, ekmek teknesini…
Kimi hayallerini…
Kimi varını yoğunu…
*****
Pandemi döneminde öyle bir beş yıl geçti ki…
Yoruldu insanlar…
Bitti…Tükendi…
Mücadele azmi ve şevki kırıldı…
Düştüğü yerde tut elimi diyen olmadı, yardıma koşanda…
Uzun süredir sınanmayan ne varsa her şey yeni bir sınanmadan geçti…
Kardeşlik, dostluk, arkadaşlık, hısım-akrabalık, komşuluk hasılı her şey…
Her biri sınıfta kaldı…
Pandeminin dünyamıza bela ettiği virüs ve varyantları birçok yakınımızı, dostumuzu da bu dünyadan aldı gitti.
Onların gidişinden sonra da içimize, bir gariplik, bir mahzunluk, bir yalnızlık çöktü.
Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi…
Bizlerde…
*****
Biz eskiden severdik birbirimizi…
Anlardık…
Dinlerdik de…
Şimdi sevgi nerelerde bilenimiz yok…Aynalara bakanımız da…
Bu yüz ben miyim diye kaç kişi soruyordur acaba kendine?
Yaşlandıkça huysuzlaştık…
Geçimsiz, tartışma sever, sataşmaya bayılan insanlar olduk…
Üstüne üstlük…
Ne kadar kronik rahatsızlık varsa her birinden birkaç tanesi madalya gibi takılı…
Tartışırken, bağırırken kayıp gidecekler haberleri yok…
Ya şekerden ya kalpten ya tansiyondan…
Kendimize gelmek gibi, huyumuzdan vazgeçmek gibi bir güzellikte yapmıyoruz kendimize…
Sonra bir bakmışsınız küs gitmişsiniz öbür tarafa. Küstünüz mü barışmaya vaktiniz olmayan, kalmayan oldukça kritik bir zaman dilimi…
Böyle değildik…
Bize ne oldu? Neler oldu?
Belli ki olanlar oldu…
Sabrımızı kaybettik…Zaten oldukça az olan sabır sınırımız bir çoğumuzu ayağa kaldırdı.
Kalpler kırıldı, tarumar oldu ne varsa…
*****
Biz bir şey oldu mu birimize, koşardık iki elimiz kanda olsa…
Koşanlar yok değil, ancak tek-tük…
Gelenlerde öyle…
Kapınızı açanlarda…
Evlatlarının dahi unuttuğu bir manzara…
Hısım-akrabayı saymıyoruz…
Onlarda mesaja döndüler. Bir telefon etmeyi çok gördüler.
Oysa ellerinden düşmüyor telefon…Ne kadar meşgullerse artık, bayramlarda dahi, nasılsın diyemiyorlar, demek ki sıra gelmiyor aramaya…
İkazlara ve eleştirilere tahammülümüz yok. Haksız olduğumuzu kabullenmemek gibi yanlış ve oldukça saçma bir ısrara sahibiz.
Haksız olduğumuzu anladığımızda ise, kırıp döktüklerimizin haddi hesabı yok…
Bizler mülayim insanlardık…Güler yüzlü, anlayışlı ve hoşgörülü…Kavga edeni aralar, barıştırırdık.
Kimin ne derdi var, koşardık hemen…Borcu harcı olanın sıkıntısını çözerdik…
Şimdi bu güzel hasletlerden eser yok…
Unutmuş gibiyiz…
Aslında o eski biz, biz değiliz…Eskidenmiş diyesimiz var birçok şeye…
Ne varsa eskide kaldı…Yalan oldu…Yazık oldu…
*****
Rahmetli Orhan Veli, “Beni bu havalar mahvetti…” demiş ya hani…
Bizi de enflasyon havaları mahvetti…
Zam havaları mahvetti…
Hayat pahalılığı havaları mahvetti…
Çıktık şirazeden…Gelemedik kendimize…
Moralimiz yerle bir, neye elimizi atsak resmen kuruyor, hayat vuruyor, felek vuruyor, kaderle derdimizi şarkılara göndermişiz.
Üzerimize bir hırçınlık çöktü…
Hiç olmayacak ölçüde kavgacılık…
Biz sakin insanlardık…
Ölçülü…
Saygılı…
Kimseyle bir derdi, problemi olmayan…
Kimseye çatmayan, bağırmayan, kızmayan…
Kalp kırmaktan korkardık…
Küslükleri uzatmazdık…
Dargınlık ve kırgınlıkları mesele yapmaz, hakkını helal et diye tatlıya bağlardık…
*****
Kentsel dönüşümler şehirlerimizi istila etmeden önce, bir sokağımız, bir mahallemiz vardı…Ve o sokaklara ve mahallelere has çok hoşta bir kültürümüz…
Konu komşu diye hoş bir yakınlık, akrabalık kadar yakın hissedilen komşulara sahiptik.
Ölümüze, düğünümüze, nişanımıza koşar gelirdi her biri. Kambersiz düğün olmaz derlerdi…
O mahallelerin, o sokakların yerinde yeller esiyor şimdi…
Kendine gelir mi o kültür, kendine gelir mi o eski sokak ve mahalleler?
Cevabı olmayan ve verilemeyen bir soru…
Koskoca beton yığınları soğuk, donuk, hissiz bilmem kaç katlı binalar.
Bazılarına o yerinde yeller esen mahallenin adı konmuş. Kendi gitti ismi kaldı yadigâr der gibi…