Erol Sunat’ın köşe yazısı, “Duruş” kavramının zaman içindeki değişimini ve önemini ele almaktadır. Yazar, başlangıçta bir askeri albayın “Duruşunu düzelt!” emriyle konuya girerek, duruşun disiplin, saygı ve karizma ile ilişkisini vurgular. Ancak zamanla bu kavramın nasıl yozlaştığını, bireylerin eleştiriye kapalı hale geldiğini ve herkesin kendi “duruşu” olduğunu iddia ettiğini belirtir. Metin, geçmişteki güçlü ve örnek duruşları ile günümüzdeki kaybolmuşluk hissini karşılaştırırken, duruşun vicdan, merhamet ve adalet gibi evrensel değerlerle bağını da kurar. Son olarak, Türk milletinin geçmişte Mustafa Kemal Atatürk gibi duruş sahibi liderlerin peşinden gittiğini ve “duruş” kavramının millet için bir mihenk taşı olduğunu ifade eder.
Sene 1976…
Ağrı 12. Tümen 12 Topçu Alayında Asteğmenim. Alay Komutanımız Topçu Albay rahmetli Kemal Çallıoğlu, sabah tadadında, önünden geçmeye hazırlanan, Topçu Alayına şöyle bir baktı. Taburlar, bölükler, takımlar esas duruştaydılar.
Ve gürledi…
Yüzbaşı…!
Duruşunu düzelt!
*****
Duruşumuz bir türlü düzelmedi. Düzelemeyince yalpaladı, sallandı başı döndü. Islak ve kaygan bir zeminde ayakta durmaya kalktı olmadı, tutmadı.
Kimse bana duruşunu düzelt diyemez babında ifadeler ortaya saçıldı.
Ortam gerildi. Sinirler attı, sigortalar patladı.
Duruş düzelmedi…
Oysa duruş karizma demekti…
Etrafına ışıltılar saçan demekti.
Saygılara ve övgülere mazhar olmak demekti.
Değişik bir hayranlıktı.
Ne zaman ki, duruşumuz o kendine has özeliklerinden tavizler vermeye başladı, duruş duruş olmaktan çıktı, tarifi zor, tarifi ve anlatılması imkansız bir şey oldu..
Eskiden duruşunu düzelt diyenler vardı…
O sese itiraz edilmez, zaten duruşunun düzelmesi gerektiğini bilen hemen kendini düzeltirdi.
Kim nerede ne yanlış yaptığını bilirdi…
Duruşunu düzelt diyenler çoktan gittiler…
Bugün hiçbiri yok…
Duruşunu düzelt diyene, sen de kimsin, nesin necisin, sen bana bunu söyleyecek adam mısın raddelerine gelen sözler sarf edilebiliyor.
Mesele senin duruşun sana, benim duruşum bana noktasına geldi.
Ve duruş sizlere ömür…
*****
12 Eylül öncesi dönemde siyasilerin kayığına binmek konusunda oldukça gözü kara olan bir ağabey vardı. Benim derdi bir ayağım CHP’de, diğeri Adalet Partisinde ister oraya hoplarım ister öbür tarafa. Devir Demirel Devri, giden gitti ben kaldım. Müdür Yardımcılığım devam…
Yarın Ecevit gelse de fark etmez…
Ecevit geldi, yine gidenler gelenler oldu ağabey yerinde kaldı. Müdür Yardımcılığına dokunan olmamıştı.
Değişik bir duruştu onunkisi…
Her devrin adamı olma duruşu derlerdi daha o zamanlar.
Herkesin yapabileceği bir şey değildi amma yapabilene aşk olsun da diyenler az değildi.
Dünden bugüne duruş mevzusunda kafamız oldukça karışık.
Birisi için adamın bir duruşu var derlerdi. İmrenirlerdi. Örnek gösterirlerdi.
Gemileri yaktık…
Adam çaldık, topladık toparladık, adrese teslim ettik.
Kimi, Truva atı gibi, içeriden yıktı geçti…
Kimi kim bilir neleri hesap etti?
Diyorlar ki;
Bir türlü duruşunu düzeltemedi…
Olmayan duruşun neresini düzeltecek abi…
*****
İyi kötü bir duruşumuz vardı…
Ya hepten kaybettik…
Ya kısmen…
Biz yarım, duruş yarım bir vaziyet.
Duruş, durduğumuz yerle mi alakalı, kendimizle mi soruları havada…
Hele de bu ortamda…
Kiranın hakkından gelememişiz, kartlar boğazımıza kadar borç batağına saplanmış, emeklinin elektrik su doğalgaz faturalarını evlatları ödüyor.
Duruşumuzu çoktan kaybetmişiz.
Mahalle bakkalının, manavının, kasabının önünden geçemeyen insanın duruşu mu olur?
Duruş konusunda herkes kendini sorgulamalı aslında.
Duruş, insaf demek…
Duruş, vicdan demek…
Duruş, merhamet demek…
Duruş, adalet demek…
Biz ay yıldızlı bayrağımızın duruşuna, esişine, dalgalanmasına vurulmuşuz…
*****
Duruşla aramızda görünmez bağlar var…
Lakin, nerde durduğumuz, nasıl durduğumuz, duruşumuza uygun yer neresi gibi karmaşık ve deli sorular var kafamızda…
Bu kafa karışıklığı duruşa yeni tarifler, yeni duruş seçenekleri getirmeye başladı.
Duruş ciddi bir mesele olunca…
Ciddi meseleler sarmıyor bizi…
Boğuyor…
Hafakanlar basıyor…
Kimse benim duruşuma laf söyleyemez…Kimse durduğum yeri eleştiremez diyerek parlayan parlayana…
Ne oldu?
Konu ne?
Duruş…
Yanlışsa duruşun düzelt gözüm duruşunu diyene kin besleniyor, küsülüyor, kalbimi kırdı, böyle demeyecekti diye serzenişlerde bulunuluyor.
Bir zamanlar hepimizin duruşu aynıydı diye geçmişe gönderme yapan yaşları yetmiş küsür insanların gözleri doluyor, konuşamıyorlar.
*****
Bundan yüz küsur yıl önce, duruşu olanın peşinden gidilir demişti Türk Milleti, duruşu olan bir kahramanın Gazi Mustafa Kemal Paşanın düşmüştü peşine…
O ne heybetli duruştu öyle diye anlattı onunla savaşanlar, onu tanıtanlar, onu yazanlar, onu anlatanlar…
Ve sonra, bir söz doğdu…
Denildi ki…
Türk Milleti kimin yanında duracağını bilir…
Çünkü, Türk Milleti duruş denen o değerin mihenk taşıdır.