Bu alıntılar, Erol Sunat tarafından kaleme alınan ve Ekim ayını metaforik bir çerçevede ele alan bir metinden gelmektedir. Yazar, Ekim ayının tarımsal ekim zamanı olmasından yola çıkarak, bu ayda sevgi, barış ve hoşgörünün toplumsal topraklara ekilmesi gerektiği fikrini vurgular. Metin, mevcut durumdaki kalpsizliği, çatışmaları ve hayal kırıklıklarını eleştirirken, Türk Milletinin tarihsel olarak sahip olduğu gönül zenginliğine, vicdan ve merhamet gibi değerlere dikkat çekmektedir. Ayrıca, yazar, bu değerlerin olmamasının Orta Doğu ve Doğu Türkistan gibi bölgelerdeki acılara yol açtığını belirterek, Anadolu coğrafyasının bin yıldır sevgi tohumlarıyla yoğrulduğunu hatırlatır ve ekonomik sıkıntılar gibi güncel meselelere değinerek, çözüm için mecazi bir şekilde Lokman Hekim’e ihtiyaç duyulduğunu ifade eder. Son olarak, Ekim ayının Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümü olması nedeniyle özel bir yere sahip olduğu belirtilmektedir.
Ekim ayında neler ekilmez ki, kışlık ne kadar sebze varsa ekilebilir mesela. Hele bölgeniz ılıman bir iklime sahipse.
Ekim mademki ekim ayıdır.
Bu ayda sevgi ekilmeli bu toprakların her karışına…
Barış da…
Hoşgörü de…
Onlar olmadan beti bereketi olmaz ne buğdayın ne sebzenin ne meyvenin…
Onlar olmadan işi gücü rast gitmez hiç kimsenin…
Bu topraklar haset ve fesadı kaldırmaz…
Kini kabul etmez…
Öfke ve nefreti kapısından içeri almaz…
Bu topraklara sevgi ekildi de bitmedi mi?
Barış fideleri dikildi de tutmadı mı?
Hoşgörü mayası çalındı da bir uçtan bir uca hoşgörü kesilmedi mi?
Elbette, lakin…
Aylardan Ekim, bize lazım Lokman Hekim…
*****
Ekim geldi yıl biter oldu, yumuşamadı kalpler, tatlı sözleri unuttu gitti diller. Yetmedi kavgalar, sataşmalar, sövmeler…
Oysa, her badireyi birliğiyle, dirliğiyle atlattı Türk Milleti…
Sevgiye, barışa ve hoşgörüye verdiği değer Anadolu sınırlarını aştı, üç kıtaya taştı.
Rabbim tarafından bahşedilen, gönül diye bir zenginliği var Türk Milletinin.
Diğer milletlerin lügatlerinde olmayan, bulunmayan bir kavram.
O gönül ki, vicdanı, merhameti, sevmeyi, vefayı, hasılı cümle güzel hasleti içinde barındıran bir gönül.
Türk Milletinin taşımış olduğu o gönül, İsrail’de bulunsaydı, İsrail Gazze’ye kıyamazdı, vazgeçerdi her ne düşünüyorsa o düşüncesinden, savaşı değil barışı seçer, Orta Doğu’da ne kin olurdu ne nefret ne vahşet…
Gönül denen o güzellik Çinlilerde bulunsaydı, Doğu Türkistan, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olmaz, hür ve müstakil yaşardı…
Kur’an okudu diye, oruç tuttu diye, camiye gitti diye, namaz kıldı diye Uygur Türk’ü kardeşlerimiz Çin zindanlarında çürümez, asılmaz, kurşuna dizilmezdi.
*****
Anadolu coğrafyası son bin yılda öylesi bir aşkla yoğruldu ve sevgi tohumlarıyla yeşertildi ki, o sevgiden asırlık çınarlar yetişti geldi dünden bugüne şahit olarak…
Gelincik tarlalarını, papatya tarlalarını görmediniz mi hiç?
Meltem rüzgarlarının esişini hiç mi hissetmediniz?
Kim bilir hangi ekimlerde ekildiler? Kim bilir hangi ekimlerde gönülleri fethettiler?
Kim bilir, hangi dağa, hangi bağa, hangi haneye eriştiler?
Anadolu Türk Milletinin öz yurdu…
Ekimlerde sevgilerle buluşturduğu, kavgaları, küslükleri, dargınlıkları, kırgınlıkları sona erdirdiği, bitirdiği…
Ilgıt ılgıt esen rüzgarlarla sevgi taşıdığı, hoş görü taşıdığı…
Kardelenlerin, nevruzların, çiğdemlerin, sümbüllerin, menekşelerin, leylakların, lalelerin ve güllerin insanın için ısıttığı, yüzüne gülümsediği…
Bahar çiçeklerinin açtığı yüzlerce kuşun ötüştüğü, çocukların hür bir şekilde neşeyle koşuştuğu, insanların dost olduğu kardeş olduğu bir coğrafya bu coğrafya…
Huzur arayan burada bulur…
Güvenli bir liman arayanda…
Anadolu bizi biz yapan bir diyar. Bize güç veren diyar…Umut veren, kendimize getiren, kendimizi bulduran, ayağa kaldıran diyar.
*****
Ekim yılın onuncu ayı. 2025 dediğimiz yıl da bitti bitiyor, gitti gidiyor.
Ekim demek, nerden baksanız yıl bitmeye pek de bir şey kalmamış demek…Sayılı gün olunca, bir de bakmışsınız gelivermiş 31 Ekim, sonrası Kasım, ardından Aralık.
Ekim’e bakmak diye bir şey aklınıza geldi mi?
Ekimi diğer aylardan farklı kılan bu ayda bir şeyler ekmenin gündeme gelmesi.
Ne ekerseniz onu biçersiniz derler ya hani…
İtiraf edemediğimiz “Kendim ettim kendim buldum…” şarkısının dizelerinde saklı…
Hayat devam ediyor.
Şöyle neşeli bir türkü yok mu, mırıldan biraz diyenlere, içimden gelmiyor diyenlerin hangi birini saysak…
Ekimin henüz ilk günleri…
Ekime bakmak yılı gözden geçirmek demek aslında.
*****
Geriye bakmak…
Geriye bakarken, ayağımıza değen, takılan taşlar…Yediğimiz çelmeler…
Hep bize denk gelen atlatmalar…Bugün git yarın gel demekten bir farkı olmayan baştan savmalar…Karşıdan karşıya elmalı dağlar misali selamlaşmalar…
Verilip-verilip tutulmayan sözler…Artık sevgiyle bakmayan kaçamak gözler…Yanı başında dursa da bize uzanmayan eller…Fakat diye, ama diye, ancak diye, az dur bakalım diye konuşan diller…Sürekli ötelenen yıl başından yıl başına kadar uzatılan vaatler…
Bütün bunları, geriye bakmadan nasıl hatırlar insan?
Ve nasıl unutur?
İnsan ne çektiğini bilmez mi?
Vardığı kapılardan elleri boş döndüğü anları, umutlarının nasıl kırıldığını, hayal kırıklığına uğradığı o günleri unutabilir mi?
Onuncu ay penceresinden geriye doğru bakmak ne yazık ki böyle bir şey…
Araya-araya bir türlü bulunamayan işler, açılmayan duvar misali kapılar, anında baktığı telefonlara bakmayan çıkmayan tanıdıklar yakınlar, güvenilip inanılanlar…
Ne diyelim?
Dönelim özümüze, kendimize, sazımıza sözümüze, lakin…
Aylardan Ekim, bize lazım Lokman Hekim…
*****
Ekim daha yolun başında…Nihayetinde bugün ekim ayının üçü…
Beşik gibi sallanan bir coğrafyadayız…
Sallanıyoruz…
Sallanmak konusu zaten halimize de yansımış vaziyette…
Dertten, sıkıntıdan, açlıktan, yokluktan, çaresizlikten ve efkârdan da sallanıyoruz.
Kiminin tansiyonu düşmüş, kiminin fırlamış, kimi sokakta tutunacak duvar arıyor, kimi hastane de açıyor gözlerini…
Başımız dönüyor ya sıcaktan ya soğuktan ya hava değişiminden ya yılların yorgunluğundan ya da hayatın her birimizi sarsmasından silkelemesinden…
Zaten cep delik, cepken delik, neye yetecek belli değil ceplerdeki metelik…
Ah Orhan Veli ah…
Seni anmadığımız gün yok yeminle…
Biz ne fırsatçıyız ne yalancı ne goygoycu ne de yaygaracı…Kendi halinde, kendi yağıyla tuzuyla kavrulan doğru düzgün insanlarız sadece …Kimseye yalan borcumuz yok…
Ayakta durmak istiyoruz…Hayata tutunmak istiyoruz…Yaşamak istiyoruz yaşamak…
Onuncu aya gelmişiz, kiralardan, çarşı pazardan, borçtan harçtan, yakacaktan başımızı alamamışız.
Ekime baktık…
Bir de halimize…Daldık gittik yine…Daldık gittik bayağı bir derinlere…Daldık gittik kim bilir hangi çıkmaz sokaklara…
“Çaresiz dertlere düştüm, Doktor bana bir çare…” diyor ya o içli şarkı…
Bizimkisi o hesap, lakin…
Aylardan Ekim, bize lazım Lokman Hekim…
*****
Sevgi ekelim sevgiden başka bir şey konuşulmasın…
Barış fideleri dikelim barışmadık kimse kalmasın…
Hoşgörü mayası çalalım denizlere, göllere, akarsulara, çaylara, derelere hoşgörü hâkim olsun cümle taş kalplilere…
Ekim ayı ayların en özellerinden, en güzellerinden biri.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ebedi önderliğinde ilelebet payidar kalacak olan Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşına giriyor.
İşte onun içindir ki, biz bir başka severiz Ekim ayını…
Müthiş. Harika 👋