. Zafer Partisi olarak, ithalata bağımlılığı azaltan, üretim ve sanayileşmeyi önceleyen, tarımsal kalkınmayı destekleyen bir ekonomi modeliyle refah seviyesini yükseltmeyi hedefliyoruz. Faiz ve borç yükünden arınmış, şeffaf ve milli bir ekonomi yönetimiyle Türk ekonomisi tekrar ayağa kalkacaktır.
Türk ekonomisinin karnesi, geçmişteki yanlış politikaların gölgesinden hâlâ kurtulabilmiş değil. Kasım 2024 itibarıyla Merkez Bankası, Ocak-Kasım döneminde cari işlemler dengesinin 5,6 milyar dolar açık verdiğini açıkladı. Ancak 2023 yılını 45,4 milyar dolar cari açıkla kapattığımız düşünüldüğünde, bu durum bir düzelme gibi görünebilir. Fakat asıl sorulması gereken şu: Bu gelişme, kalıcı bir stratejiyle mi sağlanıyor, yoksa günü kurtarmaya yönelik geçici önlemlerden mi ibaret? Uzun vadeli bir ekonomi politikası olmadan bu tür düzelmeler sürdürülebilir olmayacaktır.
Bütçe Açığı: İsrafın ve Faiz Politikalarının Bedeli
2024 yılında bütçe açığı 2,1 trilyon TL ile rekor seviyelere ulaştı. Bu açığın 1,3 trilyon TL’ye yakını faiz ödemelerinden kaynaklanıyor. Peki, bu faiz yükünün kaynağı nedir? Yanlış yönetim ve “ekonomist” olarak lanse edilen kişilerin uyguladığı hatalı politikalar, Türk ekonomisini tarihinin en büyük borç ve faiz sarmalına sürüklemiştir. İsraf ve keyfi harcamalar sona erdirilmeden, faize bağımlı bir ekonomi yönetimiyle bu borç yükü yalnızca artmaya devam edecektir.
Dış Borç: Geleceğimizi İpotek Altına Alan Politikalar
Türk ekonomisinin dış borcu 236 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu borç, borcu borçla çevirme anlayışının doğrudan bir sonucudur. Örneğin, İş Bankası’nın %9,125 faiz oranıyla gerçekleştirdiği borçlanma, yüksek maliyetlerin ve ekonominin karşı karşıya olduğu mali baskının somut bir örneğidir. Borç çevirme maliyetleri hızla artarken, bu yük her geçen gün vatandaşın sırtına daha fazla binmektedir. Zafer Partisi olarak, dış borç bağımlılığını sona erdirmek ve üretim odaklı bir ekonomik modele geçiş sağlamak için mücadele ediyoruz.
Suriye Politikaları: Milli Çıkarlarımızın Göz Ardı Edilmesi
Hükümetin yanlış dış politikaları, Türk ekonomisi üzerinde de ciddi yükler oluşturmuştur. Suriye konusunda etkisiz kalan Türkiye, uluslararası arenada masada güçlü bir şekilde temsil edilememektedir. Örneğin, Türk çimentosuna uygulanan %27 oranındaki yüksek gümrük vergisi, ülkemizin dış ticarette maruz kaldığı ayrımcılığın çarpıcı bir göstergesidir. Zafer Partisi, milli çıkarları koruyarak Türk ekonomisini ve uluslararası ilişkilerdeki yerimizi güçlendirmeyi hedeflemektedir.
Yabancı Sermaye Kaçışı: Güvensizliğin Somut Tablosu
2025 yılına girerken yabancı yatırımcıların Türk piyasalarından çıkışı hız kazandı. Hisse senetlerinde 211 milyon dolarlık satış, Türk ekonomisine duyulan güven eksikliğinin açık bir göstergesidir. Tahvillere yönelik 460 milyon dolarlık alım ise kısa vadeli bir hareketten ibarettir. Türk ekonomisinin tekrar cazip hale gelmesi için hukukun üstünlüğü, şeffaf bir ekonomi yönetimi ve adil bir yargı sistemi gibi temel ilkelerin yeniden tesis edilmesi gereklidir.
Rezervler: Gerçek mi, Aldatmaca mı?
Merkez Bankası rezervlerindeki artış ilk bakışta olumlu bir gelişme gibi görünse de bu artışın swap işlemleriyle şişirildiği unutulmamalıdır. Üretim ve tasarruf artışına dayanmayan bu tür rakamlar, Türk ekonomisinin gerçek anlamda toparlandığını göstermemektedir. Zafer Partisi, geçici çözümler yerine kalıcı refahı hedefleyen bir ekonomi modelini savunmaktadır.
Borsa İstanbul: Yabancı Yatırımcı Olmadan İlerleme Zor
Borsa İstanbul’daki mevcut sıkışıklık, Türk ekonomisindeki belirsizliklerin bir yansımasıdır. 10.400 puan direncinin aşılması, yabancı yatırımcıların desteği olmadan oldukça zordur. Ancak mevcut iktidarın ekonomik ve hukuki belirsizlikleri nedeniyle yabancı yatırımcılar Türk piyasalarından uzak durmaktadır.
Zafer Partisi’nin Ekonomik Vizyonu
Türk ekonomisini günü kurtarmaya yönelik politikalara mahkûm bırakmak, uzun vadede halkımızın refahını sağlamayacaktır. Zafer Partisi olarak, ithalata bağımlılığı azaltan, üretim ve sanayileşmeyi önceleyen, tarımsal kalkınmayı destekleyen bir ekonomi modeliyle refah seviyesini yükseltmeyi hedefliyoruz. Faiz ve borç yükünden arınmış, şeffaf ve milli bir ekonomi yönetimiyle Türk ekonomisi tekrar ayağa kalkacaktır.
Bu hedefler, hayal değil gerçektir. İthalata bağımlı ekonomi yerine, üretim ve tasarruf odaklı bir Türkiye inşa etmek mümkündür. Geleceğimizi ipotek altına alan politikalara karşı mücadelemiz sürecek!