Dünya düzeninde büyük devletler düzenleyicidir.
Her devirde böyledir.
Devamlı birbirleriyle çatışırlar.
Enerjilerinin çoğunu birbirlerini alt etmeye, dengeleri bozmaya, bilek gücünü kendi lehlerine kullanmaya harcarlar.
Bilek gücünü büyük birikim yönetir.
Kafasız, bilgisiz olmaz.
Kuvvete dayandığını düşündüğümüz sporlar bile öyledir ya.
Akıllı güreşçi, kendisinden daha güçlü rakibini yenmeyi başarabilir.
Dünya düzeninde de böyledir.
Akıllı liderlikleri ve kadroları olanlar güçlerinin üstünde bir sonuç alırlar.
Bugünün dünyasında bu akıllılar öne çıkmıyor.
Çünkü delilerin boşandığı bir devirdeyiz.
Dünya böyle dönemleri, şartlara göre farklı da olsa, her elli senede veya yüz sene aralığında bir yaşar.
Trump’tan Macron’a, Putin’den diğerlerine kadar profil belli.
En akıllı liderin Merkel olduğunu hatırlarsak dünyanın durumu anlaşılır.
Çin liderlerinin sinsi aklının öne çıktığını da daha yeni fark ediyoruz.
İşte demek istediğimi buradan söyleyeceğim.
Manzara şuydu:
Dünyada para boldu ve hala bol.
İmkanlar sebil halde.
İleri memleketlerde bir doygunluk sarhoşluğu vardı.
Bir gevşeme hali her yerde herkesi uyur uyanık hale getirmişti.
Son yirmi yıl böyledir.
Büyük devletler bu haldeyken akıllı yönetimleri olanlar aldı başını yürüdü.
Bizimle aynı sıradaki Güney Kore böyledir, Çin böyledir, her şeye rağmen Hindistan böyledir.
Türkiye, bu fırsatı değerlendiremeyen ülkeler sıralamasında başlardadır.
Bu dönemi çok kötü kullandığımız anlaşılıyor.
Hem bol paralı dünya piyasasından borç alarak hovardaca harcadık, hem de kendi kaynaklarımızı sata sata bitirmeye başladık.
Bunu dünyanın bilenleri dikkatle söyledi.
Bizim aklı erenlerimiz yana yakıla söylediler.
Yönetenlere dinletemediler.
Beton ekonomisi ve akıl almaz israf trilyon dolarları yedi.
Bunu ısrarla söylememin sebebi hala fırsatın geçmediğidir.
Şunu da söyleyerek diyeceklerime geçeyim:
Bu yirmi yılda, dünyayı bilen, ekonomiye aklı eren bir kadro başımızda olsa bugünkünden üç kat daha büyük bir Türkiye’de yaşayabilirdik.
Evet, hiç şaşırmayın, öyledir.
Bunu düşündürecek dönemler yakınımızdadır.
1923-1938 arasını hatırlayınız.
Türkiye, tek kuruşa muhtaç bir memleket iken o akılla fırsatlar yaratarak dikine yükselen bir ülkedir.
Muazzam bir kalkınma hamlesi her alanda vardır.
Yapılanların listesi o günlerin imkanlarına göre de bugüne göre de göz kamaştırır.
Elbette yanlışlar, eksikler, arızalar vardır.
Daha yakına geliniz, vaktiyle çok eleştirdiğimiz Özal veya Demirel bu dönemde tek başına başta olsa o büyümenin getirdiği yüksek refahı görürdük.
Türkiye kişi başına gelir de 25 bin dolarlardan aşağıda olmazdı.
Bunu içerden dışardan tarafsız gözler söylüyor.
Biz paramızın ve enerjimizin çoğunu inşaata, kavgaya harcadık.
Kaçan fırsatlara içimiz yanarak bunları söyledik, söylüyoruz.
Şimdi yanlışlardan dönme fırsatı yeniden önümüze geldi.
“Ekonomide hukukta reform” demekle yanlışlarımızı fark ettik.
Bu ifadeleri, israfa ve yıkıma devam etmeme iradesinin beyanı kabul etmek isterim.
Aklı devreye sokalım.
Dünyada faizin eksiye indiği, 0.75’le borç bulunduğu bir dönemdeyiz.
Biz yüzde 7.5’a varan, yani on kat fazlasıyla borç alıyorsak bu fakir millete yazıktır.
Bu bollukta bile kolay ve ucuz borç para bulamayacak kadar itibarımız düştüyse durup düşünmek zorundayız.
Bunlar aklı bir kenara koyuşumuzdandır.
Aslında kolay yollar var.
Tamam, IMF’ye gitmek iyi bir şey değildir.
Ama düşmüşseniz IMF’ye de gidersiniz.
IMF’nin ortağıyız.
Ortağı olduğunuz IMF size çok düşük faizle borç verir.
Yapacağınız programı destekler, denetler.
2001 krizinden böyle çıktık.
Peki, IMF’ye gitmeyin!
Ama israfı bırakın!
Düşük faizle borç almanın yolunu bulun!
Bulduğunuz parayı doğru yere harcayın!
Aldığınız borcu üretime yöneltin!
Beton ekonomisinden çıkın!
Konuşanı susturmaktan vazgeçin!
Ekranlardaki slogan bağırıcıları çekin!
Ağızlarının ayarı olmayan bu görevli zevat size bize zarar veriyor.
Vekalet-vesayet mantığıyla ülkenin siyasi tartışmaları yönetilmez.
Rektör, gazeteci, gazeteci olmayan gazeteci, profesör, halkla ilişkiler ve kamuoyu araştırmacılarından bir orduyla rakipleri karşılamak olmaz.
Siyasetçinin muhatabı siyasetçidir.
Çıkın ve rakiplerinizle yüz yüze konuşun!
Türkiye bunu görünce bile rahatlayacaktır.
Bu konu çok önemlidir ve denecekler en hafifinden budur.
Yaz boz dönemini bitirelim.
Ülke birilerinin oyun alanı değildir.
On düşünelim bir yapalım.
Devlet böyle yapar.
Höt zört dönemini bitirelim.
Akılla hareket edelim.
Sözümüzü düşünerek söyleyelim.
Dönülmez sözlerin bize maliyetini artık görelim.
Bakın, Batı’ya, “Sizinle yürümek istiyoruz!” diyoruz, kimse inanmıyor.
İçerde oy için içeriye dışarıya efelenmeler, ettiğimiz ölçüsüz sözler, aynıyla karşılık bulmaktan öte sonuçlar doğurdu.
Bundan vazgeçelim.
Güven duyulan bir ülke olalım ve dış sermaye gelsin!
Reform deyince ben bu ve benzeri durumları düzeltmeyi anlıyorum.
Bozduklarımızı düzeltmek için kuvvetli irade ve akıl lazım.
Bu aklı arıyoruz!