Her mesleğin özel bir dili var. Öğretmenlik, doktorluk, çeşit çeşit esnaflık, siyaset, diplomasi.. her biri bir türlü inşa edilmiş insan tiplerini gösterir. İncelemek meraklı bir iştir. Ben işini böyle bir tabiiliğin duyurduğu rahatlık ve kolaylıkla yapanları seyretmeye bayılırım. Çocukluğumda sürüsü başındaki bir çobandan, halı tezgâhında kirkit sallayan bir kadından, bağ bahçe belleyen bir ırgattan gözlerimi alamazdım. Hızarcının, kulağında kalemle bana koskoca görünen testereyi kullanışının âhengini uzun uzun seyrettiğimi hatırlarım.
Her biri sözünü kendince söyler. Dünyanın en önemli işi sanki onun yaptığıdır. Sanki yalnız o iş için yaratılmıştır. Bir başkası o aletleri kullanmaya kalksa büyü bozulur. Asla aletle ve yaptığı işle onun gibi birleşemez. Onlar, su gibi akan halleriyle hayatımıza değer ve renk katan ve yerinden memnun insanlardı. Yeni hayatımızda belki değişmiş görünen, belki değişen budur.
Yaşama kültürü uzun yıllar içinde oluşur. Süreç işidir. Yeme içme alışkanlıkları öyledir. Giyim kuşam öyledir. Edebiyat, müzik, dini ritüeller, ev ve aile, onlara bağlı yaşayış ve gelenekler öyledir. Mimari, mahalle ve şehir kurmak öyledir. Bu oluşlar ve oluşmalar yüz bin gayretin kattıklarıyla yüzyıllar içinde kıvama gelir. Kolayca oluşmadığı gibi kolayca değişmez ve değiştirilemez. Din hayatının kültürleşmesi de öyledir. Kültür ihtilallerinin imkânsıza yakın zorluğu kültürün bu zorlu karakterinden dolayıdır.
BİLDİKLERİMİZİ UNUTTURAN GELİŞMELER
Yeni dünyanın hızı sanki kültür oluşma mesafesini de kısalttı. Bunu düşüneceğiz. Sadece işimizi kolaylaştırdığı için mahkûm olduğumuz aletler değil, yaşayışlarımız da değişti. Mesela, sorulsa elektriksiz bir hayatı hayal bile edemeyiz. Birkaç saatlik kesintilerde neler oluyor görüyoruz. Elimiz kolumuz bağlanıyor. Olduğumuz yerde kalakalıyoruz.
Bir diğer husus, insanlığın yürüyüşünde alet edevatın ortaklaşması veya benzeşmesidir. Teknoloji kadar olmasa da, günlük kullanım aletleri yaşayışımızı doğrudan etkiliyor. Bundan dolayı maddî-manevî kültürlerin gümrüğü de büyük ölçüde kalktı. Bu gelişmeler, iyi ve kötü yanlarıyla ihtilalleri aşan bir değişme yarattı. Üçüncü Dünya’nın geri memleketlerinde bile makine ve aletler insan hayatına hâkimdir. Nijerya köylüsüyle bizimkiler benzer tarım aletleriyle ekip biçiyor. Evlerde aynı aletler var. Buzdolabından doğrayıcı ve karıştırıcıya kadar mutfak işleri makine kolaylığıyla yapılıyor. Dünyanın büyük bir köye dönüşmesini sağlayan iletişim ağları her yere ulaştı.
Her şeyi kendi zamanında gördüğümüzü söyleyen siyasetçimiz bunları aman duymasın! Yeri geldi söyleyeyim: Gülünüp geçilecek bir hadise değildi, değildir. O, -galiba- bizi içinde kurguladığı taş devrinden çıkardığını söylemeye çalışırken hafızalarımızı sildiğini zannederek konuşuyor. Durumu böyle hafifletmezsek akıl dışılığa katlanışın aksaklığı ahlak ve ölçü bırakmaz. Birkaç sefer tekrar edince, “Hipnoza uğratamadıklarım var mı?” diye kontrol etmek için yaptığı düşünüldü. Yoksa yılların siyasetçisi, “Erciyes dağı yok” demek kadar garip sözler eder mi? Evet o duymasın ama bizim gibi ülkelerde yüz yıldan fazla bir zamandır kullanılan buzdolabı 2000 yılında gittiğim Moğolistan bozkırlarındaki çadırlarda bile vardı.
Bu latife yollu acı söylenişler bir yana, aletler yaşayışımızı değiştirdi. Bugünün insanı, şöyle bir bakınca, zamanına, işine tam hâkim olduğunu söyleyemez. Dahası, kendisini, her işinde yardımcısı aletlerin eline vermiş görür.
YENİ HAYAT
Eski hayatımız kendi içinde bir düzenle akardı. Çünkü ölçüleri belliydi ve uyulurdu. O hayatın ruhunu yeni dünya şartlarına göre güncelleyemedik. Kimse, hiçbir millet tam güncelleyemedi. Artık aletlerle sandığımız kadar özgür değiliz. Yaptığı puta tapan ve acıkınca yiyen Araba benzememize az kaldı. Bugünün dünyasında yaşama kültürlerinin özünü titiz bir dikkatle koruyan, az kayıpla bugüne gelen milletler var. Bir de bizim gibi arada kalanlar. Üç asrı bulan Batılılaşma maceramızda yaşadıklarımızdan çok ve köklü değişmeler, yıllara sığdı. Teknolojik gelişmelerde dünya ile beraberiz. Ancak, sosyal değişmeleri ve bize özgü çatışmalarını halledemedik. Bugün o eski din ve değerler, yarattığımız ve bugün bilmediğimiz bin bir yaşayış şekli yaşamıyor.
Salgın, bu başkalaşan hayatı ve insanı sarstı. Maddeyle güreşi şokla durduran bir sürecin tam ortasındayız. İnsanlık iki yüzyıldır maddeye karşı elde ettiği zafer sarhoşluğundan uyanacak mı? Acımasız bir düzenden, havayı suyu bozuşumuzun yarattığı dehşetli gidişten nasıl döneceğimizi düşünecek ve yeniden unuttuğumuz değerleri mi hatırlayacağız? İçimize dönecek, yaradılış maceramızı yeniden sorgulamayı ve anlamayı mı seçeceğiz?
Soruları yoran bir çürümüşlüğü düşündürmenin zorlaştığını biliyorum. İçeride dışarıda durum karışık. Yalnız, iyilikleri ve güzellikleri düşünmemek ve o yolda çalışmamak olmaz. Çünkü insan, gayreti kadardır.