Galiba 18 yılda birçok şey kanıksandı.
Doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü, eksiği fazlayı konuşacak akıl ve ölçü kalmadı.
Baktığımızı görmüyor, gördüğümüzü anlamıyoruz.
Her şey altüst.
Olan bitenler gibi kafalar da Arap saçı.
Hatırlayın, Hollanda’ya bir bakanımız sınırdan kaçak girmeye kalkmış ve bizi çok utandırmıştı.
O sırada bazı gösteriler yapılmıştı.
Bir Türk, yanındakine “Oğlum rahat rahat çık, bağır, konuş… Merak etme burası Türkiye değil, içeri almazlar.” demişti.
Yumuşatarak aldığım bu cümle, tam halimizi anlatıyor.
O günden bugüne daha çok anlatıyor.
İhale Kanunu’nu 18 yılda 191 kere değiştirmemizi duyan biri başka söze gerek duymaz.
Bu yaz boz rejimi olmaktan öte, benzeri olmayan bir uygulamadır.
Keyfîliliği aşan bir durumdur.
Duyan bunu der.
Bırakın bizim gibi büyük geçmişi olanları, dün kurulmuş devletlerde de olmaz.
Anayasa Mahkemesi tartışmaları sırasında uzun uzun bunları düşündüm.
Düşünün, üyelerinin tamamı bu idarece atanmış.
Özel seçilmiş.
Bir hoşa gitmeyen karar çıktı diye hop oturup hop kalkıyoruz.
Enis Berberoğlu davasında “hak ihlali var” demiş.
Altı üstü bu.
“Vay sen nasıl böyle bir karar verirsin, biz böyle istememiştik” mi deniyor?
Duruma bakınca denen bu.
Günlerdir konuşulanlara bakıyorum.
Vardığım netice şu: Hiçbir aykırı sese tahammül edememek hastalığı böyle geldi yerleşti.
Bizim istediğimiz gibi olmayan, dediğimizi demeyen kim ve ne kaldıysa vurun tepesine!
Böyle bir sistem, böyle bir idare olur mu?
Aynı durumda ben olursam, hatta daha fena işler yapsam da susacaksın ama başkaları “Bu yanlış” dese bile tepesine bineceksin!
Benim yaptığım ne olursa olsun doğrudur.
Bugün buna a derim yarın aynı şeye b derim ikisi de doğrudur.
Öbürgün c desem de itiraz edemezsin.
Denen ve yapılan bu mu?
Kendimize gelelim: Devlet kanun ve kurallarla işler.
Herkese eşit halde uygulanmadığında kaosa yol açılır.
Yönetimsizlik baş gösterir.
Hatırlayın, Anayasa değişikliğinde bu mahkemeyi bu hale getirmeyin diyenleri dinlemedik.
Hayır bizim adamlarımızı koyacağız ve bizim mahkememiz olacak dediniz.
Tayin ettiğiniz üyeler bir baktılar ki, her giden dava Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’nden dönüyor.
Hiç olmazsa kişi hakları konusunda birkaç düzgün karar verelim, dediler.
Kendimizi ve ülkeyi bu kadar da düşürmeyelim dediler.
Hiç olmazsa bu kadarcık hukukçu gibi davrandılar.
Ve kıyamet koptu.
“Onun, onların hakkı olamaz.
Biz karar verdik: Onlar teröre destek verdi, onlar terörist… ” dediler.
Baktılar ki mahkeme dinlemiyor, “Bunlar bizim adam ama bizim istediğimizi eksik yapıyorlar, değiştirelim” dediler.
Görüntüden çıkan bu.
Dün bir alt mahkeme, kesin olan Anayasa Mahkemesi kararını dinlemedi.
Bu bir skandal gibi duyuldu.
Orada da kalmadı, bir üye “ışıklar yanıyor” tiviti attı.
Al başına belayı!
A be münasebetsiz, ne demek istersin?
Sen bu mahkemenin on yıllık üyesisin!
Üstelik başkan yardımcılığı da ettin!
Böyle bir acemilik yapılır mı?
Ben size olmayacak diyeceğiniz bir yorum yapayım.
Ben bunu yapayım da mahkeme hakkında tartışılacak bir doğru çıksın demiş olamaz mı?
Hükumete böyle bir yardımda bulunmaya kendini borçlu hissetmiş olamaz mı?
Çünkü başka türlü her ihtimal buna göre bile berbat ötesi berbat.
Böyle düşünüp yapmakla da hak hukuk yerlerde diyeceksiniz.
Haklısınız ama bir şeyi unutuyorsunuz:
Konuşulan, devlet, hak-hukuk ve adalet değil ki?