Başlığı özellikle böyle koydum.
Çünkü durum budur.
Boza boza ne hale getirdiğimiz sağlığı, eğitimi, maliyeyi, hariciyeyi, orduyu konuşamıyoruz.
Üç beş slogan dışında bir analize girilmiyor.
Konular açıldığı gibi kapanıyor.
Sen yazıyorsun ya, nasıl konuşulamıyor demeyeceğinizi umarım.
Ben bu konuların uzmanı değilim.
Genel hatlarıyla uzmanlarından edindiğim bilgi ve izlenimleri yazıyorum.
Konuyu hasbelkader mürekkep yalamış bir memleket evlâdı olarak dert edinip hatırlatıyorum.
Verdiğim bilgiler ve hükümler üzerinde olumlu olumsuz konuşulmasını isteyerek yazıyorum.
Sen şuna karşısın, ben buna taraftarım gibi parti ve takım yandaşlığından ileri bakışlar ve yorumlar bekleyerek yazıyorum.
Bakınız, mecburen en çok konuşulan güya sağlık.
Salgın çerçevesinde birkaç tedbir dışında konuşan var mı?
Problemli alanlara girilmiyor.
Sistem sorgulanmıyor.
Şehir Hastanelerinin getirdiği yük, çalışma zorlukları, devlet hastanelerinin durumu dolayısıyla özel kurumlara yüklenme, oralardaki soygun konuşulmuyor.
Konuşacaklara alan açılmıyor.
Birkaç konuyu burada hatırlatmak mümkün.
Bir ay önce hasta sayısının verilen rakamın en az on katı olduğu konuşuldu.
Milleti aldatmayın, küçük göstermenin manası yok dendi.
Bakan önce sustu, sonra mecbur kaldı ve cevap verdi.
Biz hasta sayısını veriyoruz vaka değil.
İyi de kardeşim sekiz aydır, dünya kırılırken biz ne kadar iyiyiz derken bu sayıyı kullanarak nasıl yalan söylersin?
Belli ki Almanya, Fransa, İtalya, İspanya’da sayı neyse bizde de o.
Onlar daha çok test yapıyor ve 10 bin, 20 bin açıklıyor.
“Biz daha az test yapıyoruz ve hastamız 5 binlerde, onla çarp 50 bin vaka var” diyen Prof. Dr. Mehmet Ceyhan.
Bu zatın baştan beri her dediği neredeyse çıktı.
İlk olarak vaka sayısı yanlış diyen de oydu.
Bir başka husus var ki ben evimde otururken utanıyorum.
Sağlık Bakanı, sağlık personeline en yüksek seviyeden prim verileceğini taa baştan söyledi.
Sonra bir baktık ki bu olmadı.
Yapmadılar, vermediler.
Aylardır, “Şöyle vereceğiz, böyle vereceğiz.” deyip duruyoruz.
Sağlık Bakanına en çok sorulan sorulardan biri de koronadan ölen sağlık personelinin durumu.
Çok doktor ve hemşire kaybettik.
Bunların meslek hastalığı sayılarak, geride kalanlarının geçimlerini kurtarma konuşuluyor.
Sekiz aydır halledilmedi.
En büyük fedakârlığı gösteren ve insan kurtaracağım diye ölen bu insanlara bunu çok gördük.
Gösteriler yaptılar, bittik dediler, yine duyan olmadı.
İş ayyuka çıkınca şimdi Meclis’e bir tasarı geldi.
İnşallah tez zamanda çıkar.
“Daha sayayım mı?” demeyeceğim.
Sistem sağlam değil kardeşim, bozuk.
Bozmuşlar.
İyice bozmuşlar.
Altı ay önce yazmıştım; yine onu tekrar edeceğim.
Onlarca profesör dostum, eski doktor ve sağlık personelinin sorumluluk duygusuyla hareket ederek çalışacağını ve başaracaklarını söylüyorlardı.
Onlar haklı çıktılar.
Hükumetin her türlü geri durmasına, verdiği sözleri tutmamasına rağmen onlar çalıştılar ve öldüler.
Diyelim ki paramız yok.
Almanya, Fransa, “Siz işyerinizi kapatın ben cironuzun yüzde yetmişini vereceğim. Sadece sağlığınızı düşünün! Geçim düşünmeyin!” diyor.
Biz diyemiyoruz.
Çünkü memleketin kara günler için biriktirdiği parayı bile bu salgından önce harcadığımız açığa çıktı.
Merkez Bankası stoklarını da doları yükseltmeyeceğim diyen damat bitirdi.
Onlar da gitti.
Buraya gelinceye kadar, zaten neyimiz varsa sattık, milyar dolarlarla borç aldık ve betona gömdük.
Bu salgın döneminde betonculukla ilgili bir şey daha oldu ki kanım dondu.
Para kalmadı, ama betonculara her zaman para var.
Hazır binalar varken Atatürk havalimanında barakalardan hastane yaptık.
Bir şirkete 9. 5 milyarlık ihale verildi.
O kadar da vergi muafiyeti.
Paramız yoktu ya… o yok paradan bu ve benzeri ayağa kaldırmalar ihmal edilmedi.
Bunları yeterince konuşmadık.
Bir ekonomist arkadaşıma sordum: “O inşaatçıya verilen para doktorlarımıza, hemşirelerimize, sağlıkçılarımıza verilen sözleri yerine getirmeye yeter miydi?”
Cevaba lütfen dikkat edin: “Hesabı tam yapmadım ama birkaç yıl yeteceğini rahatlıkla söyleyebilirim.”
Lütfen bizi daha fazla utandırmayın!
Lütfen bunu yapmayın!