Söyleyeceklerime zemin teşkil edecek sorulardan biri şudur: Siyasetçilerin kültürlü olması şart mıdır? Cevabı kolay görünür, değildir. “Kültürlü” derken, belli bir seviyeyi kastettiğimiz açık. Düz mantık, bir derecede kültürü olmayanın, bırakın cumhurbaşkanı, başbakan, bakan… yönetici hatta memur bile olamayacağını söyler. Ortalama insan düşüncesi, kişilerden bağımsız ölçüyü böyle duyursa da yaşanan gerçek yüz göstermekte gecikmez. Adamına, ülkeye, zamana ve duruma göre değiştiğini en keskin haliyle ve hemen hatırlarız.
Uzağa gitmeyelim: Bizde İnönü‘den sonra gelen politikacıları hatırlayalım: Kültürlüsü azdır. Yeterince bilmeseler, sevmeseler de yeri gelince sanat ve sanatçıları saygıyla anmayı ihmal etmezler. En ilgisizi bile, hiç olmazsa değer verdiğini göstermesi gerektiğini bilir. Ne çare, bilgiye ve görgüye, dolayısıyla içten ilgiye dayanmadığı için bu tutum alışlardan sonuç çıkmaz.
İKİ BÜYÜK İSİM
Ekonomiye hareket getiren, başarılı işler yapan Turgut Özal, söylediklerimizin ortalamasına uyan bir politikacıydı. Kültürü yavandı, sanat zevki düşüktü. Sanatçılarla iyi görüşürdü ve çoğu ondan hoşlanırdı. Arabeski ve piyasa şarkılarını severdi. Her insan gibi böyle bir şahsi tercihi olabilir ve öyle kalsa mesele yoktu. Fakat Unkapanı plakçılarının piyasa zevkini devletin zirvesine taşıdı ki olacak iş değildi. Buna rağmen, yüksek kültüre, yüksek sanata saygısı yoktu, diyemem. Değerlendirmede yanlış örnek oluşturması bugünlere gelişi kolaylaştırdı. Büyüklüğünü ve hizmetini gölgelediği bile söylenebilir. Dediklerimi anlatmaya şu tek örnek yeter: Devlet sanatçılığı unvanına birkaç isim seçilirdi. Onun zamanında onlarca kişiye birden verildi ve devlet payesi sıradanlaştı. Bunu söyleyen ve yazanlar oldu. Bendeniz de onlardanım.
Süleyman Demirel, daha dikkatliydi. Gideceği konserlerde seçiciydi. Herkese iltifat eder ama seviyeyi başka bir yere koyardı. Cumhurbaşkanlığı’nın yüksek kültür ve sanatı gözetme titizliği onun zamanında da devam ettirildi. Mesela, ne kadar zevkine vardığını bilemediğim bir Batı Müziği konserinden sonra “İşte çağdaş Türkiye!“ deyişi çok konuşuldu. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde Klasik Türk Müziği konserleri verdirmeyi de ihmal etmezdi. Türk Dünyası Müzik Topluluğu‘nun devlet korosu olması da onun teşvikiyledir. İstemihan Talay Bey’in Kültür Bakanı sıfatıyla bu konudaki hizmetini bir kaç yerde yazdım. Yine bir yazımda anlatmak isterim.
İDEOLOJİ AYAK BAĞI
Solun ve sol siyasetçilerin bakışı dar olsa da kültürü önemserler. Sol deyince yalınkat da olsa kültür akla gelir. Öyle yetişirler. Edebiyat merkezdedir. Sağın ilgisiz kaldığı tiyatro, sinema, resim ve heykel gibi sanatlara yakındırlar. Tarihe, eski kültürün bazı verimlerine uzaktırlar. Mesela halk müziği severler, Batı müziğine açıktırlar ama Divan şiirine ve klasik Türk Müziğine mesafelidirler. Bu konuyu da açmak lazım. Bir yazı da bu ister.
Milliyetçilik yakın zamanlara kadar entelektüel bir hareketti ve ancak yüksek kültüre girmek veya benimsemekle milliyetçi olunurdu.
Cumhuriyeti kuran o fikri istisna tutarsak, bizde siyasetçilerin, özellikle sağdakilerin kültür meselelerine bakışı problemlidir. Bunun sebebi açıktır: Onlar için başarı, halkı doyurmak, beğenilmek, alkışlanmak ve iktidarda kalmaktır. Esas mesele, iş başına gelenin derdinin çok zaman kendisi olmasıdır. Bir bakarsınız, kurallar ona göre esnetilir veya şimdi olduğu gibi rafa kaldırılır. “Şimdi” deyince görülmemiş bir farklılığın yaşandığı yirmi yılı mutlaka özel bir örnek halinde tartışmak lazım.
NEDEN BAŞARISIZ?
Tayyip Bey, malum, en az yılda iki defa olmak üzere, kültürde başarısız olduk demeyi ihmal etmez. Kültür alanında kimin ne yaptığı ve nasıl yaptığı asıl meselesi değildir. Kastettiği, bildiğimiz kültür olmaktan çok, o alana girememek ve daha önemlisi kendisine bağlayamamaktır. Dinci ve kinci bakışla şekil verilen bir toplum için imkânları sonuna kadar açtığı da açık. Devlet seviyesinde destek gören derneklere, vakıflara, kişilere baktığınızda görürsünüz. İlan edilen ödüller de bunu apaçık gösterir. Ne var ki bu “Yağma Hasan’ın böreği” de kâr etmemiştir.
Örnek alınan isimler üçüncü-beşinci sınıftır. Buradan bir yere varılamayacağı bellidir. Bu durumda Tayyip Bey‘in hiç bırakmadığı fırsatçılığı, “Beni destekleyen iyidir!“ seçeneğini işletir. Kim oldukları, dinli dinsiz fark etmez. Destekleyici isimleri sıralasanız hayretlere sezadır. Türkçü Orhan Gencebay‘dan, sosyalist Sinan Çetin‘e, Yavuz Bingöl‘e kadar yanında olanlar makbuldür. İsim vermeyeyim, fikren yakın olanlardan desteklemeyenler ise düşman safında görünür. Bu anlayışta yanaşma düşüncesi vardır, zincir tanımayan hür fikir ve yaratıcılığı arayış yoktur.
Kültür, bu kıraç arazide yetişecek kavun değildir.