A. Yağmur Tunalı
A. Yağmur Tunalı

Köksüzlüğün keyfilikte ısrarı gündemi

featured

Memleketi yönetmeye talip olanlar hangi toplumun başına geçmek istediklerini bilmez olurlar mı? Bizde oldu, oluyor.  Bu topraklarda devlet kurmuş milletin geçmişini bilmemek hakikaten anlaşılmaz bir meseledir.

Anlamakta zorlanacağımız durumlar yaşıyor ve bir türlü dengemizi bulamıyoruz. Birçok sebep ve sonuç sayılabilir. Ben işin esası insan faktörüne ve topluma bakmak gerektiğini düşünenlerdenim. İnsanı ve toplumu bozacak ne varsa temel tercihlerimiz arasına girdi. Büyük millette ve büyük devlette olacak iş değildi, oldu ve birilerinin keyfine kaldık.

Bozulma insandadır. Doğruluk dürüstlük gibi değerlerin hayatımızda değer olmaktan çıkışı hızlandı. Kurumlarımız kurum gibi çalışamıyor. Kuralların geçerliliği de kalmadı.  Her şeyi tek kişiye bağlayınca bütün ağlar koptu. Galiba, bu bozgun paniğiyle düşüncelerimizi düzgün düzenleyemiyor ve bundan dolayı girdiğimiz dehlizden çıkma çarelerini hemen uygulayamıyoruz. Bu durum da bana doğrudan doğruya tarih bilmemekle ilgili görünüyor.

Bunlar tamam da niye böyle oldu?

Mesela siyasetçilerimiz tarih bilmiyorlar. Sadece onlar mı? Neredeyse bütünüyle aydınımız ve halkımız da aynı durumda. Bu durumun ne manaya geleceğini ve nelere yol açacağını düşünmeden frenleri kaldırdık. Devamlı teker sürümemizin(patinaj) ana sebebinin kendinden habersizlik ve dolayısıyle değersiz hissetme olacağını düşünen, bilen ve söyleyenlerimiz varsa da sesleri işitilmiyor.  Çünkü cehaleti eksiklik gibi hissettirmeyecek bir ortam normalleşti. Özellikle kendini ve kendinden olanı, yarattığımız değerleri bilme ihtiyacı duyulmuyor.

Kendimizden bahsederken hep olumsuz cümleler kuruyoruz. “Biz adam olmayız” en çok duyulan dinamit gibi söz. Yönetenler bu durumdan memnun. Çaresizlikle eli kolu bağlanmış kalabalıkları yönlendirmek onlar için kolay oluyor. Kötüyü, bozgunu, olumsuzu fırsat bilerek ilerliyorlar.

Kendi yarattıkları bozgunu kullanarak idarede bir yere kadar gidilebilirdi. Artık bu bozuculukta ilerleyemeyecekleri bir çıkmaz sokağa girildiğini hayat hepimize gösterdi. Bu sefer de bildikleri sadece bozmak olduğu için bocalıyor ve bocalatıyorlar.

Böyle devam edemez

Onlara rağmen bir şeyler olacak da nasıl ve ne zaman? “Niye bu hale düştük ve nasıl toparlanırız?”  diyenleri duyamıyoruz. Bu bozgunda avlanmak için uygun ortama duman taşıyanlara doğan gün henüz batmadı.

Aslında olanı biteni görüyoruz. Gördüğümüz halde yanlışa yanlış demiyoruz. Neme lâzımcılık nesillerdir içimizde yer ettiği için diyemiyoruz. Buna korku eklendiği için de diyemiyoruz.  Ancak birbirimize sızlanıyoruz. Kendi kendine şikâyet ve sızlanma da büyük bir bozgun. Dedikodu ve şikâyetle, görünür bir itiraz ortaya konmadığı(isyan ahlakı denen de bu yanlışa karşı çıkmaktır) takdirde bozulmanın katlandığını ne anlıyor, ne de konuşuyoruz.  Buradan sağlam bir insan anlayışı ve o anlayışsızlığın oluşturduğu ahlaklı bir toplum çıkabilir mi?

Unutulmaması gereken bir hususu hep hatırlatıyoruz: Siyasetçiler bu toplumdan çıkıyor. Düşük görüyoruz. Doğru fakat olsa olsa bizim ortalamamızdan biraz daha düşükler. Bu düşüklüğün nereden geldiği de açık: Ellerine imkân veriyoruz. Tepe tepe kullanıyorlar. Çok ahlâksız görünmeleri verdiğimiz gücün o insan tipinin içini dışına pervasızca çıkarmasından dolayıdır.

Anlayan için bunun da iyi tarafı var: Onlar, memleket ve dünya olaylarını kendileri için değerlendirirken sadece kendilerini ele vermiyorlar. Verilen-verilmeyen tepkilere bakınca toplumun da test edildiğini görüyoruz. Perişanlıklar içindeyiz. Gün boyu konuşan Erdoğan’ı arada bir dinleyen halimizi anlar. Onun sık sık, diğerlerinin de arada bir kamuoyuna yansıyan görüşleri hakikaten içler acısı. Cehalet akıyor. Düşman sevindiriyor.

Yönetimdekilerin cahilliği

Cehaletin, sefalet kadar yıkıcı sonuçları var demek eksiktir. Cehalet sefalet sebebidir. Kullanılmaya sonsuz alan açar. Toplumda değer ve ölçü bırakmaz. Bilginin ve bilimin eğitilmemiş kişiler ve toplumlarda daha büyük yıkımlar yapabileceği ayrı bir meseledir. Kuralların yerleşmediği yerde bilgi dinamit etkisi yapabilir. Devlet kurallar ve kurumlarla işler. Bilgiyi de o ölçülerle seviyelendirerek kullanır. Bilgisizlikle devlet gemisi yürümez.

Memleketi yönetmeye talip olanlar hangi toplumun başına geçmek istediklerini bilmez olurlar mı? Bizde oldu, oluyor.  Bu topraklarda devlet kurmuş milletin geçmişini bilmemek hakikaten anlaşılmaz bir meseledir.

Tarih bilmeyen, kendi tarihini sevmekte sıkıntısı olan, dünyanın küçük devletlerinde bile, politikada tutunamaz. Orta boy ve büyük devletlerde tarihe bilerek saygı zaten barajdır. Tarihi iki yüz elli yıllık Amerika’da bırakın hakareti, kurucu babalara dudak büken bir adam başkan seçilmiş olsa da biter.  Evet biter, bitirirler. O kadar önemli bir meseledir.

Cehaleti kutsayanlar

Bizde bilmemek kişilerin öne çıkmasına engel değildir. Mesela, yöneticiler, aydınlar için bilmemek ve tabii tarih bilmemek eksiklik değildir. Hâlbuki felaket sebebi sayılsa doğrudur. Bu meydanda atış serbesttir. Örnek arıyorsanız bu konuda gelmiş geçmiş en önemli örnek Erdoğan’dır. Onun gibisi görülmedi. Her biri yıkıma sebep olan onlarca örnek verilebilir. Hamas’ı Kuvay-i Milliye’ye benzetmesini geçen hafta yazdım. Din ve fikir namına doğrusunu arasanız bulamazsınız. Devlet idaresine nasıl baktığı da ortada. “Faiz sebep, enflasyon sonuç. Bu da benim tezimdir” dediği ve iki yılda cebimizdeki paranın yarıdan fazlasını boşalttığı halde hala başımızdaysa kendimize bakacağız.

Başa geçenlerin dediklerinin-ettiklerinin nelere yol açtığı tarih bilen toplumlarda bilinir ve gereği de yapılır. Oralarda hiçbir yanlış cezasız kalmaz. Çünkü tarih onlara bunu öğretmiştir.

Bizim tarihimizde devlet ve adalet fikri etrafında bu özellik her milletten daha keskindir. Örneği yakından verelim:  Osmanlı’da hata yapan, başaramayan kişiler gider.  Sadrazam(Başbakan) başta en yüksek görevdekilerin çoğu yanlış yaptıklarında mezara giderler. Devlet idaresini görüp gözeten gelenek bu kadar tavizsizdir. Evet, Tanzimat’tan önce devlette üst görevlere gelen,  kelleyi kaybetmeyi göze alarak görev yapardı.

Devlet kurallarla yürür

Modern dünyada da işin esası değişmemiştir. Devlet işi, bilgisizlik, ciddiyetsizlik, keyfîlik kaldırmaz. Kurallar ve iş bilmek önemlidir. Baştakiler ateş hattındadırlar. Kılı kırk yararak hareket etmek zorundadırlar. Bizde sistemin aksadığı, bozulmaların yaygınlaştığı son asırlarda da bugünle kıyaslanamayacak bir düzen vardır. Başaramayan gider, suçu varsa cezasını çeker.

Tekrar ediyorum, görülmemiş hesaplar toplumu çürütür. Bizde son yıllarda artan, yetki kullananın sorumsuzluğuyla gelen bu çürümedir. Söylemesi büsbütün yakıcı bu halin başımıza gelenlerin temel sebebi olduğunu kaç kişinin düşündüğünü sormaktan çekinirim. Çünkü cevabı büsbütün yakıcı bir sorudur. Bakınız, ikide bir de öne sürülen anayasa konusu tam böyle bir örnektir.

Anayasa mı dediniz?

Anayasaya uymayanların yeni anayasadan bahsetmeleri ancak bizde olacak bir iş haline geldi. Yalnız aklınızla dalga geçilmiyor. Geçmişiniz ve geleceğinizle de dalga geçiliyor. Dedim ya, suç bizde, yani okumuş, okumamış hepimizde.

Sıralamaya kalksanız Türkiye’nin otuzuncu meselesi bile anayasa değildir. Kanuna nizama uymamak, düzeltilecek ilk meselemizdir. Uyulmadığı için battıkça batıyoruz. Şimdi anayasa sözü edenler, bu batışı derinleştireceklerini düşünemiyor olabilirler. Dertleri yalnız kendileri olduğu için düzelme ve düzeltme gibi bir meseleleri de olmayabilir. Seçimi, geçimi kendi varlıklarıyla ilgisi kadar değerlendirseler bile yapmamaları gereken işlere girişebilirler. Yaptırmayacaksınız.

O fırsatı vermeyeceksiniz

Kimseye bu gündem saptırması için ortam yaratma imkânını vermeyeceksiniz. Mesele o değildir, budur demenin bin bir yolu var. Erdoğan artık gündem belirleyemeyecek kadar ağır bir darbe aldı. Anayasa gibi şu an hiçbir manası olmayan bir konuyu açıyor ve siz “görüşebiliriz” diyorsanız, yanlış yaparsınız.

Nitekim günlerdir, anayasa bütün kanallarda birinci gündem maddesi. Memleketin geçimi, seçimi, geleceği, olacağı konuşulmuyor. Bu hale kimin getirdiği konuşulmuyor. Nasıl getirdiği konuşulmuyor. Ne olan biten anlaşılıyor, ne de gereği yapılabiliyor. Ortada sayısız suç var, suçlu yok. Ne suçları konuşuyoruz, ne de suçluları. O halde nasıl düzeleceğiz?

Özgür ÖzelErdoğan’a görüşme talebini iletmekle doğru bir hamle yaptı. Kavgadan beslenmeyi bitireceksek konuşacağız. Bunca yılın yıkımını konuşma ve kötü yoldan dönüş fırsatı da buradan doğacak. Yalnız, anayasa konusunda topa girmesi yanlış bir başlangıçtı. Karşı sahaya geçen topu, yine kendi sahasına taşıdı. Sıkışan rakibe nefes aldırdı. Bundan sonra doğru da yapsa bu yanlışın etkisi bir süre devam eder.

Hiç olmazsa bundan sonra diyeceği bellidir. Şu şu şu konularda anayasa çiğnendi, çiğnenmeye devam ediliyor. Önce bunlara uyulduğunu görelim. Kurallara uymakta birleşelim! Yanlışlar kabul edilsin! Hukukun üstünlüğü için kolları sıvayalım. Temel meselemiz budur. Her konuyu konuşabilme ve halledebilme imkânı ancak böyle doğar.

Bu sahte gündemin, Özel-Erdoğan görüşmesinden sonra bir an önce savuşturulması gerekir. Yoksa meselelerimizi konuşmak ve anlamak için ilk şartı yerine getiremeyiz. Yine kör ve sağır kalırız.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!