Bu ülkede, kanunu-kuralı da geçtik, insan değerleri ve ahlakın geçerli olmadığı bir yere geldikse kara kara düşüneceğiz. Ve hemen bu yoldan döneceğiz.
İyileri dışlıyoruz. Bilenden köşe bucak kaçıyoruz. Devlette doğru dürüst iş yapacak adam barındırmıyoruz. Kolay adam harcıyoruz. Memleket, böyle böyle güven krizine battı. Her krize analık edecek hukuk ve güvensizlikle çevriliyiz. Türk çocukları geleceklerini burada kurmak için hayal kuramıyorlar. En değerlilerimiz dışarıya kaçıyorlar. Kan kaybediyoruz. Hâsılı halimiz yaman.
Evet bu hale nasıl düştük?
Canımızı yakan bu hale nasıl düştüğümüz sorusudur. Nasıl böyle keyfiliklere alan açtığımızdır.
Son bir olay var ki bugüne kadar olanlara tüy dikti. Akp Genel Başkanı Erdoğan birkaç gün önce Hatay’da konuştu. Dediği, dedikleri dehşetti: “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı.”
Bu sözler bana 1989 seçimlerini hatırlattı. O seçimlerde Anavatan Partisi “Eli kolu belediye başkanı ister miydiniz?” başlıklı afişler astırmıştı. Çok eleştirildi. Anap’a, oy ve belediye kaybettirdi. Demek ki o zaman kamuoyunda kurallara karşı bu zorlamaları takip ederek karşısına çıkacak güçler varmış. Bununla beraber, bu sözün bir daha edilmemesini sağlayacak bir karşı duruş ve kanun çizgisine davet gücü hissedilmediği için iktidardakiler yer yer kullanmaya devam ettiler. Erdoğan’ın ettiği söz, o çizgi dışı damarın ne kadar pervasız hale geldiğini gösteriyor. Bu sözlerin edilebildiği bir ülke haline gelmek hakikaten dehşettir.
İnsanlar ne yapacaklarını şaşırmış haldeler. Bununla beraber daha çok şaşılacak şeydir, bu işlerin nasıl başlarına geldiğinin farkında değiller. Uyuşturulmuş halde o yana bu yana dönerek sallana sallana gidiyorlar. Dokunsanız ağlayacak insanlar niye bu hale geldiklerini hala düşünmüyorlar. Yeni bir hipnoz durumudur, mutlaka geçecektir ama geçici de olsa başarılmış görünüyor.
Siyasetçileri canlı canlı dinlemiyorum
Düşünen insan için bu ahmaklık halini kaldırmak kolay değil. Ben kendim için kendimce tedbirler alıyorum. Siyasetçileri dinlemiyorum. Dediklerini haberlerden ve sosyal medyadan seçilenlerle takip ediyorum. Özellikle, gün boyu konuşan Erdoğan’ı dinlememekle psikolojimi daha fazla zedelenmek ihtimalinden korumaya çalışıyorum. Sebebi gayet açık: Yalana-yanlışa kanılmasına tahammül edemiyorum. Aptal yerine konmaya, tehdide-şantaja ve kayırmacılığa dayanamıyorum. Göz göre göre kanun kural tanımazlığa alışanlardan ve sessiz kalanlardan olmak istemiyorum. Devlet hayatında kurallar vardır ve uygulanır. Başka türlüsü düşünülemez.
Bir parti lideri çıkıp da, ben iktidardayım; mahallî idareleri de bana vermezseniz ben gücümü kullanarak seçtiğiniz başka partiden adamı çalıştırmam.. diyebilir mi? Dedi ve dediğine pişman olacağı bir durum da doğmadı. Hâlbuki, bu söze itiraz her yerden, hepimizden yükselmeliydi. Önce iktidar cenahı, “Olur mu sayın genel başkan? Anayasayı, kanunları bir kenara mı koyacağız?” demeli ve bu sözden dolayı özür dilendiğini gösterecek bir açıklama ile toplum rahatlatılmalıydı. Sonra muhalefet, bu sözü edene meydanı dar etmeliydi.
Bunun öncesi de var
Biz bu kafayı tanıyoruz. Bu kadar açık itiraf olmasa da daha önce de benzer sözler ettiler. Ankara ve İstanbul belediye başkanları her türlü uğraşmaya, kanunsuzluğa rağmen başka partiye geçince denenleri hatırlayın: Meclis çoğunluğu bizde, onları çalıştırmayız, bir şey yapamazlar… dendi. Orada da kalınmadı, bazı belediye yetkileri alelacele ellerinden alındı.
Ankara ve İstanbul belediyeleri bu şartlarda hizmet etmeye çalıştı. Beş yılda yapılanları, engellemeleri yüksek bir sabırla karşıladılar. Sınırlı imkânlarla ve daraltılan hareket alanlarıyla kendilerinden önceki başkanların bir hayli üstünde hizmetler gerçekleştirdiler. Bazı bakımlardan bunlar kolaylıkla ölçülebilir. Oraya bakmak lazım. Gördük, görüyoruz. Halkla devamlı temas ederek, günlük yaşama sıkıntılarına kolay çözümler üreterek başarılı bir grafik çizdiler. Verilerin değerlendirilmesinde çıkan objektif gerçek bu.
Bu yol yol değildir
Erdoğan’ın, bu başarıyı konuşturmak istememesi siyaseten normal olsa da tuttuğu yol, yol değildir. Bu zor diline kimsenin hakkı yoktur. Seçim için denecekler bellidir. Biz onlardan daha iyisini yapacağız demeliydi. İnandıracağı konu ve olumlu tutum alış kendisine uysa da uymasa da budur.
Hayır, o bildiği kutuplaştırma diliyle konuşmayı seçiyor. Kendisine verdiğimiz devlet gücünü rakiplerine zor uygulayarak kullanacağını açık açık ilan ediyor. “Ya ben, ya da hiç” demeye getiriyor. Hatay’daki konuşma bu dilin ve halin vardığı son nokta gibi görünüyor. Bir milad sayılsa yeridir. Tehlike sinyalinden öte uçurumun kenarına geldiğimizi gösteriyor. Akp genel başkanı, hukuk devletinde, bizimki gibi binlerce yıllık devlet geleneği olan bir devlette değil söylenmesi, düşünülmesi bile akla getirilemeyecek sözler ediyor.
İtiraf ama ne itiraf
Bir iktidar partisinin başkanı, bize oy vermediğiniz için size hizmet gelmedi. Aklınızı başınıza toplayın ve bizim adayımızı seçin. Yoksa size yine hizmet koklatmayız demek istedi. Görülmemiş bir itiraftı. Her şey gibi bunu hemen geçersek, bize yine olanlar olur. Susulacak bir mesele değildir. Çünkü geldiğimiz bozulmanın derecesini en net gösteren cümlelerdir.
Ben size benim partimden belediye başkanı seçmediğiniz için hizmet getirmedim demenin manasını konuşur ve gereken tepkiyi verirsek, bir daha böyle sözler edilmemesini ve böyle kanunsuz fillere girişilmemesini sağlarız.
Son zamanlarda hep söylüyoruz: Artık bu iş halka düşüyor. Çünkü hukuk müesseseleri çalışamıyor. “Bu kadarı da olmaz” diyerek biraz hakperestlik gösterenleri, kanun nizam gözetenleri derhal değersizleştiriyorlar. Yer değiştiriyorlar, sürüyorlar, başka baskı ve yıldırma usullerinin uygulandığı duyuluyor. Keşke depreme uğrayan illerde olsun bir halk dayanışması olsaydı. Bütün partiler birleşseler ve tek bağımsız adayda anlaşsalardı. İktidardakilere ve siyasete en büyük cevap bu olurdu. Ülkede düzene ve ahlaka dönün isyanını bu demokratik tepki sağlayabilirdi. Bu fırsatı da kaçırdık.
Sadece deprem bölgesinde değil, her yerde ve her alanda durum aynı. Resim gayet net. Görülmemesi mümkün olmayan bir süreçten geçtik, geçiyoruz. Tek örnek bile yeter: Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesin ve hemen uygulanır anayasa hükmüne rağmen, “Ben istemiyorsam sen o kararı versen de uygulatmam” deniyorsa ne kadar hukuk dışı, keyfi bir idareye döndüğümüz açık.
Meclis meclis olalı böylesi görülmedi
Can Atalay‘a gelinceye kadar milletvekili seçilen tutukluların yargılama süreci durdurulur, mahkemece karar alınır, Meclis’e gelir ve yemin ederlerdi. Şimdi onunla ilgili Anayasa Mahkemesi kararı da dinlenmedi. Siz bu memlekette anayasa ve kanunlar geçerlidir diyebilir misiniz?
Olanları sıralamaktan çok yorumlamak önemlidir. Oradan devam edeceğim: Başımıza gelenlerin sebebi bu hukuksuzluktur. Ne yaşıyorsanız, bu ölçü, kural kalmayışıyla doğrudan ilgilidir. Günden güne fakirleşiyorsanız bundandır. Açlığın sebebi de budur. Krizlerin her türlüsü hukuksuzluktandır. Din de bunu söyler, “kul hakkı” kavramı pozitif hukukun temel prensibidir. Hak gözetmeyenlerin hiçbir değere değer verdiği söylenemez. Çünkü bu kural tanımamaktır ve her konuda geçerli hale gelir. Anayasaya uymayanlar ve onlara bakarak hareket tarzı belirleyenler hiçbir kurala uymak zorunda hissetmezler. Yaşadığımız budur.
Hukuk yoksa her şey bozulur
9 aydır devam eden bu krizi yaratan siyasetin bakışı krizlerin anasıdır. Memlekette isteyenin ve gücü yetenin istediğini kanun yerine koyabileceğini gösterir. Devlet krizidir diyenlere o kadar da değil denemez. Dehşettir. Çünkü artık Türkiye’de anayasa yoktur ve birilerinin istediği de kanundur.
Meclis’te Yargıtay kararının esas alınarak okunması hukuksuzluğu ilandı. Meclis kararları da Anayasa Mahkemesi’nin denetimine tabidir. Bozulacaktır. Meclis’i bu duruma düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Olamaz. Biz bunu söylemekle mükellefiz. Takip etmek ve tepki vermekle mükellefiz.
“Mahkemenin gözü kördür”
Mahkeme önüne gelen konuya bakar. Şuna göre böyle, buna göre böyle kararlar çıkmaz. Hukuk devletinde bunlar olmaz. Olmaz. Can Atalay‘ı, fikrini veya partisini, sevmeyebilirsiniz. Adam milletvekili seçildi. Seni Meclis’e sokmayacağız.. diyemezsiniz. Keyfi hareket hukuk devletinde yoktur. Açılan bu kapıdan her türlü kötülük girer. Nitekim girdi, giriyor.
Memlekette hiçbir şeye güven ve inan kalmadıysa bundandır. Şimdi Anayasa Mahkemesi yeni bir kararla Meclis’te okunan mahkeme kararının hukuksuzluğunu ilan edecek. Yine aldırmazsak bu memlekette Anayasa hiç konuşulamaz hale gelir. Kaos yaratan ve krizden beslenen politikanın zerrece ölçüsü yoktur. Derin ahlaksızlık yaratacağı kesindir. Yaratmıştır.
Bu ülkede, kanunu-kuralı da geçtik, insan değerleri ve ahlakın geçerli olmadığı bir yere geldikse kara kara düşüneceğiz. Ve hemen bu yoldan döneceğiz.
Hemen!