Televizyona çıkmak büyük merasimdi.
İnsanlar ekranlara çıkarken üstlerine başlarına çeki düzen verirlerdi.
Daha önemlisi neyi nasıl söyleyeceklerine dikkat ederlerdi.
Sanki en zor imtihana girer gibi kamera karşısına geçerlerdi.
Hayatı konuşmak olan hocaların kamera önünde dili tutulurdu.
Bu cümleyi yazarken birkaç isim gözümün önüne geldi
Cümlelerini tek tek almak ve montajlamak zorunda kalmıştım.
Kabul, kameraya, televizyona alıştık.
Kılık kıyafete de eskisi kadar önem vermiyoruz.
Belki bazılarımız için tek önem verilecek giyim unsuru başörtüsü kaldı.
Bu da kabul.
Ama güzel kardeşim, söz var.
Bildiğini düzgün konuşmak var.
Yalan yanlış söylememek var.
Her konuda konuşmamak var.
Utanmak var.
Hayır utanmıyoruz.
Her çıkan her şeyi biliyor.
Hakikaten biliyor.
Bildiğinin ne olduğu açık.
O konuda ağası ne diyorsa onu diyor.
Başkası aksini söylerse de mektep çocuğu gibi “Benim ağamın istemediği sözü nasıl söylersin?” diye üstüne yürüyor.
Yeterince itiraz etmediğini düşündüğünde de bir sancılanma tutuyor.
“Ya beni bu yalakalık mesleğinde yeterli bulmazlar da tekmeyi yersem?” diye kıvranıyor.
Görüyorum, hissediyorum.
Tek ölçüsü bu olan bir alay insan yıllardır ekranlarda.
Belki onlara sorsanız, “hâşâ!” diyecekler.
İyi de kardeşim durum açık.
Sahibinin sesi kanallarda aykırı söz zaten yok.
Orada yalakalık yarışı cereyan ediyor.
Eğlenceli de.
Bir kere Akit’te tartışma seyredeyim dedim, bayağı da tartışıyorlar.
Ona buna çatarken biri el altından el artırıyor.
Öbürü pey sürüyor.
Tam bir kumarbaz edasıyla davranıyorlar.
Bir defalık bayağı eğleniyorsunuz.
Cüppeli dinlemek kadar değilse de idare eder.
Evet sahibinin sesi kanalları geçelim.
Nisbeten ortadan giden Habertürk’e bakıyorum.
Dört kişi çıkacaksa iki iktidardan, iki muhalefetten.
İktidar tarafı, eski siyasetçi, gazeteci kılığındakiler ve rektörler profesörler tarafından temsil ediliyor.
Çünkü başka görüşten olanların karşısına Ak partililerin çıkması yasak.
Onlar gökten indiler.
Paryalarla karşı karşıya konuşmaları her şeye aykırı.
Onun için dublör kullanıyorlar.
Türkiye de yıllardır bunu yutuyor.
Affedersiniz, bu durumdan bahsederken böyle argolara mecbur kalıyoruz.
Evet yutuyor.
Gazeteciye sen gazeteciliğini et ve gazeteci gibi konuş diyen yok.
Gazeteci öyle konuşmaz, öyle karşı çıkmaz ve öyle tenkıd etmez.
Bunlar partiliden partili.
Hocaya, rektöre, “Sen ilim adamı mısın?” diye soran yok.
“İlim adamı gibi eleştir beni.
Militan gibi konuşmana bir şey demem de adının önünde rektör, profesör gibi ünvanlar var.”
Bunu diyen yok.
Bunu her çıkışta deseler, belki bir şeyler değişir.
On yıldır ekranda her şeye karışan, mesela Hacısalihoğlu, mesela Mehmet Şahin gibi isimler çekilir.
Onları da kurtarmış oluruz.
Hiç süpheniz olmasın bu isimler ve benzerleri yarın tatsız konularda pek kötü anılacaklar.
Bu milletin unutkanlığına sığınmaları kurtarıcı değildir.
Bunları unutmaz.
Resim aslında net!
Kadın programları, diziler, evlilik ve yemek programları da eklenince tam bir Türkiye fotoğrafı çıkarırsınız.
Kolayca anlayacağınız, bu ülkede bir ahlak ve ölçü kalmadığıdır.
Bir düzen kaldığını da düşünemezsiniz.
Demokrasi, hak hukuk adaleti zaten geçin!
Ekranlar sahteliğimizin aynası.
Görünmeye çalıştığımız gibi olmadığımızın aynası.
Hakikatten uzaklığımızın aynası.
Ekrana çıkanlar da çıkaranlar da bunu unutmasalar…
Kendilerine çeki düzen verseler…
Bundan ümidim yok da her çıkanı kendisi gibi konuşmaya mecbur edersek belki.
Gazeteci gazeteci gibi, Profesör, profesör gibi, ilim adamı gibi konuşacak.
Emin olun, sadece bunu takip etsek yeter!