Yağmur Tunalı, “Egemenlik Ortak Kabul Etmez” başlıklı yazısında, Türkiye’nin yeni “açılım” politikalarının ayrıştırıcı olduğunu ve Kürt meselesinin bir kurgu olduğunu savunuyor. Yazar, Türk egemenliğinin paylaşılamayacağını ve Türkiye’nin Türkler tarafından kurulduğunu vurgulayarak, etnik farklılıkları öne çıkarmanın vatandaşlık bağını zayıflattığını belirtiyor. Yazı, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bu memleket tarihte Türk’tü, hâlde Türk’tür ve ebediyyen Türk olarak yaşayacaktır” sözüyle sona eriyor.
Cumhurbaşkanımız madem ilk defa bu kadar açık tenkit bekledi, herkes düşündüğünü söylemelidir. Bu fırsatı değerlendirelim.
Şu yeni açılımın, öz itibariyle ilkinden farkı yok. Ayrıştırmayı devlet katında kabule yol açacak. Şöyle düşünen çok: Kürt meselesi dedikleri mesele değildir, doğrulara değil yaratılan algılara dayanan bir kurgudur. Hak hukuk temelinde bir bakışla buraya gelinmedi.
Irak’ta, Suriye’de kullanılan etnik ve mezhep fikrinin ilk planda böyle kamuflajla bize ithal edildiği rahatlıkla düşünülebilir. Hedef bellidir: Etnisiteleri, farklılıkları birleştiren vatandaşlık bağının zamkı dağıtılacaktır. Sürecin tamamıyla devleti kuran Türk’e karşı bir tavır alış şeklinde algılanması yanlış değildir.
Türkiye’de olanlar, etnik kökenlerle ilgisi olmayan temel hukuk meseleleridir. Mesela Ahmet Türk’ün yerine Kürt olduğu için kayyım atanmamıştır. AK Parti’ye karşı olduğu için başına bunlar gelmiştir. Son aylarda CHP’li ve diğerlerine yapılan da aynıdır. Bu vakte kadar bunlar bu şekilde konuşulmamıştır.
ALDATILMAYA DOYMADIK
Ortadoğu’da din; birleştiren değil, bölendir. Bütün zamanlar için öyledir demek abartılı sayılabilir. Tarihe bakılırsa bu görünen köydür. Ümmet diyerek dinden görünebilir ve olmamış, olamayacak bu üst birliği kastedebilirsiniz. İnanabilirsiniz de. Biz samimiyet arar ve olana bakarız: Çok işte yapıldığı gibi söylemle eylem tam terstir. Birlikten bahsederken ayrıştırıyoruz. Söylenenlerin tersinin doğru olması devlet ve sosyal hayatımız için dehşet manzaralar yaratıyor.
Bu tersliklerden doğru sonuçlar bekleyenin aklına değilse de saflığına şaşarım. Aldatılmaya doymadığımız bir tarih döneminden geçiyoruz. Mesela PKK silah bırakıyor öyle mi? PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde ordusu var. Evet, ordusu var. Amerika onlara dokundurmuyor.
Şimdi bir de üçlü ittifaktan söz ediliyor. Söylenenler akla sığar şeyler değildir. Evlilik örneğinden gidersek bu işin kuması olmaz. Şayet kadın üzerinden gidersek resmiyette iki kocalı kadın olmaz. Yedi Kocalı Hürmüz vodvili bu olmazlığın gülünç unsurlarını yakalar. Egemenlik paylaşımı bu kadar kritiktir.
EGEMENLİK PAYLAŞILAMAZ
Türk egemenliğine yeni yeni ortaklar getirmeye çalışmak, tarih ve millet şuurundan uzaklıktır.
Bu vatanı Türkler kurdu. Tartışılacak bir husus değildir. Burası Türkiye’dir. 13. yüzyıldan itibaren batılılar bu toprakları Türk vatanı manasına Türkiye olarak andılar. Eski tabirle burada yetmiş iki buçuk millet yaşar. Hepsi bu toprakların vatandaş olarak sahibidir. Her türlü hakları vardır. Haklar konusunda problem varsa herkes içindir. Ârıza varsa giderilir. Devletin dini adalet devreye girer. Bakacaksak buraya bakacağız. Egemenliğe ve kimliğe değil.
Yaşanan şu sorunu bu sorunu değil, yönetim ve adalet problemidir. Yoksa “Ben ayrı devlet kuracağım” diyerek halkı birbirine düşman etmek için eline silah alana devletin yapacağı bellidir. Bunca yıla ve dünya desteğine ve bizim -af buyurun- ahmakça işlerimize rağmen halkı birbirine düşman edememişlerdir. Yanlarına çektikleri büyük bir kitle elbette var. Silahlı güçle bu şekilde masaya oturmaya kalkarsanız halkın devlete güveni kalmaz. Diğerleri de çaresiz onlara katılır. Halk güneşe bakan ayçiçeği gibidir, gücün geldiği yöne boyun eğer.
Söylenenler doğrudur; egemenlik hakkı, kurucu unsur Türklerindir. Sultan Abdülhamid’in Arnavutça hutbeye izin isteğine verdiği cevap da bunu gösterir: “Bu benim egemenlik hakkımdır ve Türkçeden başka dilde hutbe okunamaz”. İmparatorlukta da herkesi bir arada tutan Türklüktür. Şimdiki Anayasamıza göre “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür”. Fransa’da Fransız, Almanya’da Alman, Amerika’da Amerikan dendiği gibi.
SONUÇ AÇIK
Bakılacak çok mesele var: Şimdi söylenenlerin ve yapılanların; Türklüğe, Türkiye’ye ve hakikate dostluk olmadığı açıktır. Kendimizi sorgulayacağız. Bu topraklarda Türklükle, kimliğiyle yani tarihiyle problemli kafalar yetiştirdiğimizi bileceğiz. Buraya nasıl geldiğimizi göreceğiz.
Mesele sadece rejim değildir. Daha derindir. Aynı hedefe yürümüyoruz. Sosyal kontratta problem yaşıyoruz. Rejim araçtır ve gücü tek kişiye vermekle Ortadoğu’ya uygunlaştırılmıştır. Hedefte Türklük vardır. Onun için “Şu da var, bu da..” şeklinde alt kimlikler üste çıkarılarak mozaik bir toplum resmi çekiliyor. İnsanlar ayrıştırılıyor. Türk’ten koparılmanın zemini döşeniyor. Birlikle oynamanın toptancılığı ediliyor.
PKK ve Dem, ayrımcılığın bir tarafından tutuyordu. Cemil Meriç’in tabiriyle yetiştirdiğimiz “yabanın yeniçerileri”, bu yolda onları da solladılar: “Biz şunu şunu da ekleyeceğiz” dediler. Evet, içimizdekiler bunlar. Başa getirdiklerimiz ve başa getireceklerimiz. Tarih bilincinden yoksun insanlar. Kendi gücümüzü verdiklerimiz.
Yeni bir kimlik oluşturulmaya çalışıldığını yıllardır söylüyoruz. Yıllardır tarihe vurulması bundan. Uydurma tarih bilgilerinin servis edilmesi bundan. Bilenler sustukça bunlar oldu. Halkın da kafası karıştı. Oysa söylenenlerin hemen hiçbiri doğru değildir. Böyle bir tarih yoktur. Bu mızrak hiçbir çuvala sığmaz!
O halde olacağı söyleyelim: Çok acı çekeriz. Bu artık bellidir. Fakat ne olursa olsun bir gerçek değişmez! Mustafa Kemal’in dediği tarihin hükmüdür: “Bu memleket tarihte Türk’tü, hâlde Türk’tür ve ebediyyen Türk olarak yaşayacaktır.”