Nasıl bu hale geldiğimizi ve nasıl çıkacağımızı haykıran aydın namusundan mahrumuz.
Hayat çarkı durmadan dönerken düşünce de öğütür. Değişme kaçınılmazdır. Bu değişme bir uçtan bir uca atlama değildir. Yavaş ve sakindir, küçük adımlarla olur ve birikerek dönüşür, dönüştürür. Tekrar tekrar türetilen ve yaşatılan bir öz oluşu kendi içinde değişmeyi de gerekli kılar. Anlayanlar için değişmenin merkez gücü düşüncedir.
“Bu gök kubbe altında yeni bir şey yok” derler. Böyle klişeler özellikle muhafazakâr kesimlerde pek sevilir. Anladıklarından ve yaşadıklarından değil. Yapılan iyimser bakışla bile düşünce tembelliğidir. Bu ve benzeri ezber tavırları, arayışların ve buluşların önünü kesiyor. Bizdeki dogmacılıkların, doğruların süzülmüş halini papağan gibi dillerine dolamalarının bozucu ve bozguncu bir sonuç doğurması böyle geldi. Son yıllarımızı yorumlarken bu hususa dikkat etmek gerekecektir.
Olan bellidir: Değerler üzerinden konuşanlar eliyle düşünce değersizleşiyor. Evet, “değer” diyerek de düşünmeden uzaklaşır ve böyle tuzağa düşer, değersizleşirsiniz. Bilgi üretemez duruma gelir ve sonunda -Ortadoğu’da net olarak yaşadığımız gibi- bilenlerce güdülürsünüz. Çünkü bilgi idare edici güçtür.
Türkiye bu ağır tezadın kıskacındadır.
Düşünceyi Dondurma Tehlikesi
Düşünceye pranga vurulamaz. Fakat düşünenler susabilir ve susturulabilirler. Görüntüye bakılırsa Türkiye fikirlerin donduğu bir ülke. Güneşi buzla flulaştırmak kadar tuhaf bir iş. Yaşadığımız bu olduğu için devletin başı demokraside atılımlar gerçekleştirdiğimizden söz edebiliyor. Düşünenler, kendileriyle bu kadar açıktan dalga geçildiğini mi düşünseler, gülseler mi, ağlasalar mı bilemez hale geliyorlar.
Hâlbuki Türkiye, bu doğruları örtecek sözlerin edilebileceği bir ülke değil. Doğruları ters yüz edeni bin pişman edecek tepkiler gelecek birikim ve büyüklükte bir ülke. Buna rağmen şaşalayıp kalınıyorsa düşünmek lazım. Düşünceyi donduran bombardıman ve korku iklimi olmasa, bu sözler tehlike sinyali halinde algılanırdı.
Ürkeklik ve korkaklıkla izahı yetersiz bir durumdur. Derin bir ahlak düşüklüğünü de işaret etmesi üzerinde durmaya mecburuz.
Ahlâk Ayakta Tutar
Suriye’de hapishaneler boşaltılınca hatırlananlar bize şahane örnekler gösterdi. Pilot Raşid Tatari’nin hikâyesi bunlardandı. Baba Esad tarafından Hama’daki göstericileri bombalaması istenince “Ben halkımı bombalayamam” dedi ve hapse atıldı. Tam 43 yıl yattı. HTŞ Şam’da hâkim olunca genel aftan o da faydalandı ve çıktı.
Bize anlattığı şudur: Dikta rejimlerinde bile bu tavrı gösterebilenler oldukça o toplumdan ümit kesilmez. O ülkeyi ayakta tutacak bu insanlık yani yüksek namus örnekleridir.
İşte tam bunlar yaşanırken kendi halimize bakmamız lazım. Anayasa delik deşik ve askıda. Kanun nizamın, gücü verdiklerimizce istenildiği vakit dinlenmediği yerdeyiz. Söylenenlere ve edilenlere doğrularını yanlışlarını anlayarak bakacağız.
Devletin başı yüzümüze baka baka demokraside atılımlar gerçekleştirdiğimizden bahsediyor. Dışişleri Bakanımız, Esad’ın halkını dinlemediği için bu duruma düştüğünü söylüyor. İkisinde de tam şöyle bir körlük olması dehşettir: Bunları söylerken kendimize bakmıyoruz, özeleştiriye girme niyetinde görünmüyoruz.
Doğru yanlış fark etmiyor. Memleket derdi varsa da ikinci planda. Sadece tek adamı ve rejimini korumak endişesiyle konuşuyorlar. Bunun orta ve uzun vadeye bile kalmadan içerde-dışarda yapacaklarımızı nasıl etkilediğini, yeni ve derin krizlere yol açtığını düşün(dür)müyorlar. Memleketin aklı erenleri de, “Ne diyorsunuz?” demiyorlar.
Burada düşünceden ve aydın namusundan söz edilebilir mi?
Olanlar Belli
Düşünce değersizleşince aydın namusu bir kere daha darbe yer. Dolayısıyla buradan ne çıkacağı belliydi. İçerde kapkaç düzeni ve güce yaslanan çeteler hâkimiyeti düzen tuttu. İç İşleri Bakanının son yılın hemen her gününde birkaç çetenin çökertildiğinden bahsetmesini nasıl anlayacaksınız? Geldiğimiz yer dehşet!
Görünen o ki bu çeteler taşerondur. İlerisine bakan da soran da yok. Ana muhalefetin önceki genel başkanı mahkemede manifesto gibi bir ifade verdi. Kimse üzerinde durmadı ve duramadı. O ifadelerin de mahkemelik olması iyi bir fırsat. Temizlenmenin yolunun böyle böyle açılması beklenir. Fakat –şimdilik de olsa- ateşe dokunmuş çocuklar gibi konuşmaktan kaçıyoruz.
Krizleri Doğuran Düşüncesizlik
Kriz değil, krizler böyle geldi. Ekonomik krizi hepimiz yaşıyoruz. Onu doğuran krizleri konuşamıyoruz. İçerisi böyle karışan bir toplumun ne hale geldiğini görmek lazım. Devletin durumu da haliyle öyle. Pasaportumuzun değeri günden güne düşüyor. İngiltere kırmızı pasaporta bile vize uyguluyor. Böyle bir ülkenin dışardaki itibarını düşünün. Buna rağmen hala olandan bitenden habersiziz. Üstelik tam tersi bir propaganda faaliyetiyle kendimizi kandırmaya devam etme peşindeyiz. Bu krizler ortasında Suriye krizinde etkimizin çok çok sınırlı kalacağı apaçık bir gerçek.
Nasıl bu hale geldiğimizi ve nasıl çıkacağımızı haykıran aydın namusundan mahrumuz.