Osmanlı’da damatlar, her bakımdan araştırılır ve hanedan mensuplarının kızları öyle verilirdi.
Kaliteli oldukları için damat edilirlerdi.
Devlet hizmetine alınmaları da damat oldukları için değil layık oldukları içindi.
Bu bir.
İkincisi, damat oldukları için hiçbir şekilde hatalarının hoş görülmemesidir.
Devlet hayatında herkese aynı kurallar uygulanırdı.
Hatası olan çok zaman canıyla öderdi.
Damat olması bir şey değiştirmezdi.
Hatta damatlar için şartlar daha zordu
Kurallar bu derece sıkı uygulanırdı.
Tanzimat’a kadar, sistem böyleydi.
Tarihçi dostlarımız kaç damadın başının gittiğini bize söyleyebilirler.
Damatlık ve hele devlette yüksek bürokraside görev almak kelleyi koltuğa almaktı.
Orada gevşeklik, beceriksizlik asla kabul edilmezdi.
Dünün dünyasında böyleydi.
Tanzimat’la yeni dünya sistemiyle beraber hareket etmeye başladık.
Türkiye Cumhuriyeti o başlangıcın devamıdır.
Modern dünyada damatlar, oğullar değerli de olsalar devletin önemli yerlerine getirilmezler.
Nerede damat veya yakınlar göreve getiriliyorsa orada derin bir hak hukuk ve demokrasi sıkıntısı vardır.
Olmaz, kabul edilemez.
Bir devlet adamının bir bileti temin edişi bile sorgulanan devirdeyiz.
Parasını verse bile o toplum bunu kabul edemez diye istifa eder.
Bu hayali bir örnek değil, beş sene önce Alman Cumhurbaşkanı bunu yaptı.
Bizim damadın durumu neye uyar bilmiyorum.
Hiçbir ölçüye uyar tarafını bulamamak bir yana, adam karikatür gibiydi.
Dünyada katıldığı toplantılarda maruz kaldığımız muameleyi bilenler söylesinler.
Burada her görünüşü skandal olması da adamı yerinden edemedi.
“Türkiye aile şirketidir” anlayışına yol açtı ve yapılan bizim için utandırıcı, ağır şakalar, karikatürler medyayı doldurdu.
Çok şey kaybettik.
Değer(ler) kaybettik.
Bu fakir milletin maddî değer kaybı kim bilir hangi seviyelerdedir.
Dün gece “gidiyorum” demesiyle bile birkaç saatte 100 milyar lira kazanmışız.
Yıllardır kaybımızı varın hesap edin!
Asıl kayıp manevîdir.
Ölçü kalmadı, her şey normal karşılanır hale geldi.
Kurallar sündürüldü veya askıya alındı.
Devlet ve toplum hayatında bunlar ağır sonuçlar doğurur.
Bu derin ahlak kaybını nasıl telafi edeceğiz?
Bunlara değer miydi?
Daha önemlisi bunu niye yaptık?
Benim hala sıkıldığım, üzüldüğüm, yandığım bu sorulardır.
Sorularınız olsun!
Sorun!
Yoksa bu utançtan kurtulamazsınız!
Yorumlar kapalı.