“Yürekte Sızı, Kafamda Duman…” başlıklı bu metin, ayrılıkların ardından yaşanan kabullenişi ve zamanın iyileştirici gücünü ele alıyor. Bazı sevgilerin sadece kalpte başlayıp bittiği, bazı insanların ise sadece gitmek için hayata geldiği vurgulanıyor. Gerçekten sevenin her zaman sevgisini göstereceği, bahanelere sığınmayacağı ve uzaklara değil, sevilene koşacağı ifade ediliyor. Gidenin vedasız bile gidebileceği, ancak kaybedenin aslında seven değil, giden olduğu mesajı veriliyor.
Bir gidişin ardından kalan sessizliğe dair…
İnsan, zamanla oluruna bırakmayı öğreniyor. Öğreniyor çünkü başka çaresi kalmıyor. Elinden geleni yapıp da yine de kaybedince, anlıyor: Her çaba, her fedakârlık her zaman karşılık bulmaz. Çünkü bazı insanlar gitmek için gelir bu hayata. Ve bazı sevgiler, sadece kalbimizde başlayıp yine orada biter.
Hayatın sabırlı bir öğretmeni var: zaman. O, kulağımıza eğilip usulca anlatıyor gerçeği. Ne kadar verirsen ver, bir yürek sadece istemeyi biliyorsa dolmaz. Sevgi, sadece almayı bilen ellerde eksilir. Ama gerçekten seven, susmaz. Sevgisini gösterir, gelir, yanında durur, kalır. Bahanelere sığınmaz. Uzaklara değil, sana koşar.
Ve gidecek olan mı?
Sen ardında şiirler bıraksan da mektuplar yazsan da sesini güz gecelerine emanet etsen de…
Bir bakmışsın, çoktan yola çıkmış.
Vedası bile olmadan.
Sonra bir sabah…
Cam buğusuna adını yazarken bulursun kendini.
Radyoda eski bir şarkı çalar: “Yürekten sevmiştim, kıymetini bilmedin…”
Ve kafanda ince bir duman gibi yükselir o soru:
“Kim bilir şimdi nerede o sevgili?”
İşte tam orada, o dumanlı sorunun ortasında fark edersin:
Tutmak için uzattığın ellerin aslında hep rüzgârı sarmış.
O gidiş, senin eksikliğinden değilmiş.
Bazı kalışlar nasip değilmiş.
Zamanla… yüreğinde bir sızı yer eder, ama suç yoktur içinde.
Sadece bir kabul: Bazı insanlar, bazı mevsimler gibidir. Gelirler, ısıtırlar… ama kalmazlar.
Ve sen, bütün bunlara rağmen hâlâ sevebiliyorsan,
Kaybeden sen değilsindir aslında.