Dünü anla, ama içinde oyalanma. Acılara takılma, yalnızca anlamını al ve yola devam et. Yarına bak, umutla… Bugünü ise tam anlamıyla yaşa. İçinden geldiği gibi, kendi sesinle, kendi yüreğinle… Çünkü yaşam ne geçmişte kaldı ne de yalnızca gelecekte var. Yaşam, tam da şimdi… tam da burada. Tam da şu anda…..
“Artık ardına bakıp boş yere zaman yitirme; o yöne gitmiyorsun.”
Artık ardına bakma, yolun önünde uzanıyor.
Yaşamın doğası, ileriye akar. Su gibi… Geride kalan, ancak iz bırakır; ama o izde yürünmez bir daha. “Bir daha” yok bu yaşamda. Ne dün geri gelir ne de dünle dolu bir gelecek kurulabilir.
Bu 4.3 milyar yaşındaki küçük yer yuvarında, yaşam dört kez silinmiş, yeniden yeşermiş. Büyük yok oluşlar, ardından yeni başlangıçlar gelmiş. Ne var ki ne geçmişin acısı yeniden yaşanabilir ne de eski günlerin sıcaklığı geri çağrılabilir.
Anımsamak güzeldir belki, ama bir kazanç değildir. Yaraya dokunmak gibi: Sızlatır, ama iyileştirmez.
Geçmişin yükünü sırtına alırsan, yürüyemezsin. O yükle önüne bakamazsın. Oysa yolun artık oraya çıkmıyor. Yaşam, senden hep ileriye bakmanı ister.
Yanlışları anımsarsın, ders alırsın; ama onlara takılıp kalırsan, aynı çukura bir daha düşersin.
Unutma, canlılık dediğimiz şey bir soluk kadar kırılgandır. Burada kalacağımıza dair bir söz yok.
Belki birazdan, belki çok sonra, belki beklenmedik bir anda…
Ama her birimiz, er geç yolun sonuna varacağız.
Ve işin garibi: İnsan, canı istediğinde bile gidemez bu dünyadan.
O hâlde ne yapmalı?
Dünü anla, ama içinde oyalanma.
Acılara takılma, yalnızca anlamını al ve yola devam et.
Yarına bak, umutla…
Bugünü ise tam anlamıyla yaşa.
İçinden geldiği gibi, kendi sesinle, kendi yüreğinle…
Çünkü yaşam ne geçmişte kaldı ne de yalnızca gelecekte var.
Yaşam, tam da şimdi… tam da burada.
Tam da şu anda……
Mustafa Can, Can Yoldaşım’la şafakta yapılmış bir sohbet üzerine yazılmış bir yazı