Hayat, bazen yanlış kapıları çalarak doğru eşiği öğrenmektir. Her suskunluk bir reddediş değildir belki ama her suskunluk bir yön gösterir. O yön, kimi zaman yalnızlığa, kimi zaman içsel bir aydınlığa çıkar. Ama sonunda, daima insanı kendine getirir.
Bazen en güçlü söz, hiç söylenmeyendir. İnsan, bir bakışta çok şey görür; bir suskunlukta çok şey duyar. Yanıt sandığımız şey, her zaman açık bir söz değildir. Bazı yanıtlar, sessizliğe saklanır. Ve gönül, ne gariptir ki o sessizliği duyar.
Yakınlık, her zaman bir çağrı anlamına gelmez. Birlikte geçirilen zaman, aynı yolda yürüme arzusunu doğurmaz. Bir tebessüm, bir ilgi ya da bir nezaket, daima derin bir bağın göstergesi değildir. Gönül bazen öne düşer, akıldan önce davranır. Fakat karşıdaki yerinden bile kıpırdamıyorsa, anlaşılır ki ortada eşlik etmek değil, beklemek vardır.
Duyguları dile getirmek bir zayıflık değil, bir yürek işidir. Gönülden geleni saklamadan söyleyebilmek, içtenliğin ve cesaretin göstergesidir. Fakat bu açıklık her zaman karşılık bulmaz. Kimi susar, kimi uzaklaşır. Sessizlik de çoğu zaman yeterince açık bir yanıt olur.
İşte o an, bir şey tamamlanır. Bir yolun sonu değil belki ama bir durakta daha fazla beklemenin gereksizliği anlaşılır. İçte burukluk değil, bir ferahlık kalır. Çünkü elinden gelen yapılmış, özüyle konuşulmuştur. Herkes bilir ki, yol bir gün, olduğu gibi görülüp, gönülde yer bulacak biriyle kesişecektir.
Hayat, bazen yanlış kapıları çalarak doğru eşiği öğrenmektir. Her suskunluk bir reddediş değildir belki ama her suskunluk bir yön gösterir. O yön, kimi zaman yalnızlığa, kimi zaman içsel bir aydınlığa çıkar. Ama sonunda, daima insanı kendine getirir.