Mutluluk an’da gizlidir. Ama biz sürekli ileriye bakarken, elimizdeki “şimdi”yi kaybediyoruz. Anı yaşamak, sadece keyif almak değil; anda olmanın sorumluluğunu almak, o anın içinde kendini tam hissetmektir. Ve bu yolda, yalnızlık kaçınılmazdır. Çünkü herkes kendi hakikatine yürürken kalabalıklar geride kalır. Kendinle kalmak acıtır ama orada başlar gerçek dönüşüm. Yalnızlık, özgürleşmenin ilk durağıdır.
Çoğu insan bir gün mutlu olacağını düşünerek yaşıyor.
Ama o “bir gün” hiçbir zaman gelmiyor. Çünkü mutluluk hep gelecekte konumlandırılıyor; bir diploma sonrasında, bir evlilikten sonra, çocuk büyüyünce, borçlar bitince…
Ve hayat, bu “sonra”larla sessizce tükeniyor.
Sistem, insanlara sabretmeyi öğretiyor ama neye sabrettiklerini unutturuyor. Herkes “iyi bir hayat” için çalışıyor ama kimse o hayatın tanımını kendi yapmıyor.
İçimizdeki boşluklar, yeni hedeflerle değil, yeni farkındalıklarla dolmalıydı. Ama biz, her şeyin çözümünü ertelenmiş başarılar, satın alınmış konforlar ve başkalarının onayıyla arıyoruz.
Oysa mutluluk, büyük anlarda değil; fark edilmeyen küçük duraklardaydı:
Bir sabah uyanıp iç huzuruyla nefes alabildiğin anda,
Sevdiğin birinin gözlerine baktığında,
Vicdanınla baş başa kaldığında ve kendine mahcup olmadığında.
Mutluluk an’da gizlidir.
Ama biz sürekli ileriye bakarken, elimizdeki “şimdi”yi kaybediyoruz.
Anı yaşamak, sadece keyif almak değil; anda olmanın sorumluluğunu almak, o anın içinde kendini tam hissetmektir.
Ve bu yolda, yalnızlık kaçınılmazdır.
Çünkü herkes kendi hakikatine yürürken kalabalıklar geride kalır.
Kendinle kalmak acıtır ama orada başlar gerçek dönüşüm.
Yalnızlık, özgürleşmenin ilk durağıdır.
Zira insan, ancak sessizlikte kendi sesini duyar; kendi cevabını ancak dış gürültü sustuğunda bulur.
Özgürlük, başkalarının çizdiği rotalardan çıkma cesaretidir.
Kuralların ve beklentilerin dışında bir yaşam kurmak, çoğu zaman reddedilmekle, anlaşılmamakla ve yadırganmakla gelir. Ama anlamlı bir hayat, konforla değil, bu bedellerle inşa edilir.
Çünkü insan, en çok anlam arar.
Ve anlam, dışarıdan verilenle değil, içeriden üretilenle doğar.
Sorguladıkça, acıttıkça, yalnızlaştıkça derinleşir.
Bir gün mutlu olmak için değil, yaşamanın kendisini anlamlı kılmak için yaşamalı insan.
Mutluluk gelmeyecek.
Çünkü o zaten hep oradaydı.
Ama görmek için durmayı, susmayı, hissetmeyi ve bazen yalnız kalmayı göze almak gerekiyordu.
Çok güzel ve sorgulatan bir yazı olmuş , ne kadar doğru yazılanlar mutlu olmayı hep beklerolmuşuz.Ağzınıza sağlık yazılarınızın Devamını dilerim .