Din, kişinin vicdanında ve manevi dünyasında kalmalı; toplumsal düzenin ve bilimin önüne geçmemelidir. Türk milletinin yeniden yükselmesi, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşması için, dini inançların bireysel alanda yaşanması, toplumsal ve bilimsel alanların ise akıl, bilim ve özgür düşünceyle şekillenmesi gerekir. Atatürk’ün de dediği gibi, “Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir.” Bilimden uzaklaşan toplumlar, geçmişte olduğu gibi bugün de doğanın (tanrıların) gazabından kurtulamazlar.
415 yılında, matematikçi ve düşünür Hypatia, İskenderiye Kitaplığı’nda ders veriyor, insanları aydınlatıyordu. Onun temsil ettiği bilimsel düşünce, insanları dogmalardan ve doğanın (veya tanrıların) gazabından koruyordu. Kitaplığın kapısındaki “Bilim sizi tanrıların gazabından kurtarır” sözü, bu anlayışın simgesiydi.
Ancak din adamları için bu aydınlanma bir tehdit oluşturdu. Hypatia “cadı” ilan edilip öldürüldü; kitaplıktaki eserler yakıldı, kapıdaki yazı silindi. Böylece insanlık, bin yıl sürecek karanlık bir döneme girdi. Bu çağda din, bilimin önüne geçti; sorgulama yasaklandı.
Yüzyıllar sonra Batı’da, bu karanlık çağ, Rönesans ile sona erdi. Rönesans, eski Yunan ve Roma’dan kalan bilgi birikiminin yeniden keşfiyle başladı. Bilim, sanat ve düşünce özgürlüğü Batı’da yeniden değer kazandı. Batı toplumları, bilimsel buluşlar ve teknik ilerlemelerle büyük bir atılım yaptı. Batı’nın ilerlemesinin temelinde, dinin toplumsal hayattan çekilmesi ve bilimin öne çıkması vardı.
Oysa Osmanlı ve Türk toplumlarında, uzun süre din merkezli eğitim ve düşünce yapısı değişmedi. Medreselerde bilimsel gelişmeler yerine dini bilgiler ön planda tutuldu; yenilik ve sorgulama teşvik edilmedi. Türk milleti, tarih boyunca büyük uygarlıklar kurmuşken, dinin toplumsal ve siyasal yaşama fazlaca karışması, ilerlemenin önünde engel oldu.
Oysa din, kişinin vicdanında ve manevi dünyasında kalmalı; toplumsal düzenin ve bilimin önüne geçmemelidir. Türk milletinin yeniden yükselmesi, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşması için, dini inançların bireysel alanda yaşanması, toplumsal ve bilimsel alanların ise akıl, bilim ve özgür düşünceyle şekillenmesi gerekir. Atatürk’ün de dediği gibi, “Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir.” Bilimden uzaklaşan toplumlar, geçmişte olduğu gibi bugün de doğanın (tanrıların) gazabından kurtulamazlar.
Bunun en güncel örneği, Japonya ve Türkiye’de yaşanan depremlerde görülüyor. Japonya, bilimi ve aklı rehber edinerek sağlam yapılar inşa ediyor, halkını eğitiyor ve depremlerde can kaybını en aza indiriyor. Türkiye’de ise, bilimsel kurallara uyulmadığı, denetimler yetersiz kaldığı için her depremde büyük kayıplar yaşanıyor. Sonuç açık: Bilimden uzaklaşan toplumlar, doğanın yıkıcı gücüne karşı savunmasız kalıyor.
Türk milletinin geleceği için, dinin bireysel bir değer olarak kalması, toplumsal ilerlemenin ise bilim ve akılla sağlanması zorunludur.