Cehaletin yön verdiği bir toplumda demokrasi, adı olan ama işlevi olmayan bir gösteriye dönüşür. Böyle bir düzende toplumu ayakta tutacak olanlar; sorgulayan aydınlar, direnen sanatçılar, doğruyu arayan bilim insanları ve ilham veren düşünürlerdir. Ve onları değerli kılmak, bir toplumun geleceğini inşa etmenin en sağlam yoludur.
Düşünüyorum da… Geri kalmış toplumların, sanayileşme, bilim, teknoloji, sanat ve felsefe gibi alanlarda neden ilerleme kaydedemediğini sorgulamamak mümkün değil. Bu toplumlarda her doğru fikre karşılık belki binlerce yanlış fikir, her dürüst ve erdemli insana karşılık binlerce yoz karakter, her düşünür ve filozofa karşılık da “Ne gerek var, nakil var.” diyen milyonlarca insan çıkabiliyor karşımıza.
Bu yapı bir tesadüf değil. Çünkü çoğunluk, dünyanın her yerinde belli bir düzeyde cahil kalabilir. Asıl belirleyici olan ise bu çoğunluğu yönetenlerin durumudur. Eğer yöneticiler de aynı cehalet sarmalının içindeyse, toplumun kaderi karanlık bir yola sapar. Ne yazık ki bu sarmalın içine yalnızca siyasetçiler değil; toplumun rehberi olması gereken bilim insanları, sanatçılar ve düşünürler de zamanla çekilebilir. Oysa bir toplumun ilerleyebilmesi için yöneticiler kadar bilim insanlarına, sanatçılara, filozoflara, fikir önderlerine de değer verilmesi gerekir. Bu kesimler, bir milletin vicdanıdır, aklıdır ve ruhudur.
Toplumun bu ortak aklını hiçe sayan yapılar ise yüzeyselliği merkeze alır. Tartışmalar önemsiz konular etrafında döner, bilgi değil söylenti; düşünce değil dedikodu öne çıkar. Böyle bir ortamda, derinlik susar, gürültü konuşur. Oysa ilerlemenin yolu, sükûnetin içindeki hakikati duyabilmektir.
Örneğin, anlamsız sözlerle dolu bir şarkı milyonlarca insanı coşturabilir, dans ettirebilir, hatta söyleyen kişi toplumun idolü haline gelebilir. Bu durum, düşünceden çok hislerle hareket eden, kolay tüketen ve zor sorgulayan bir yapının göstergesidir. Aynı toplumda gerçek sanatçılar, fikir adamları, bilime ömrünü adamış kişiler ya görünmez kılınır ya da değersizleştirilir. Oysa bu insanlar, sadece bilgi üretmekle kalmaz; topluma yön verir, onun ufkunu genişletir.
Bu yüzden Platon’un “Demokrasi cahil toplumlarda işlemez” sözü hâlâ güncelliğini korur. Çünkü kaderinize karar verecek olanlar bilgiyle değil, kanaatle; sorgulamayla değil, ezberle hareket eden bir çoğunluk olacaktır. Demokrasi yalnızca sandıktan ibaret değildir; demokrasiyi yaşatacak olan, bilinçli bireylerdir.
Cehaletin yön verdiği bir toplumda demokrasi, adı olan ama işlevi olmayan bir gösteriye dönüşür. Böyle bir düzende toplumu ayakta tutacak olanlar; sorgulayan aydınlar, direnen sanatçılar, doğruyu arayan bilim insanları ve ilham veren düşünürlerdir. Ve onları değerli kılmak, bir toplumun geleceğini inşa etmenin en sağlam yoludur.
Toplumların gerçek kurtuluşu; bilgiyi önceleyen, düşünceye değer veren, yüzeysel olandan uzak duran, çok sesliliği zenginlik kabul eden bir anlayışı yeşertmekle mümkündür. Çünkü ancak bu anlayışla, bir millet kendi karanlığından aydınlığa doğru yol alabilir.