Kıbrıs Rum Yönetimin, sözde “tanınmış devlet” kisvesi altında kendi isteklerini kayıtsız koşulsuz Kıbrıs Türk tarafına ve Birleşmiş Milletlere kabul ettirmek çabalarının sonuç vermeyeceği, yarım asırdır kesinleşmiş bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Hele de adadaki en küçük bir itilafı eğip büküp Türkiye’yi protesto etme vesilesine çevirdiklerini artık tüm ilgili devletler biliyor ve dikkate bile almıyor. Rumlar topraklarının bir kısmını ABD’ye verip sırtlarını ABD’ye dayayıp, bölgenin en güçlü devleti oldukları hayaline kapılmış olmalarına rağmen Kıbrıs sorunu eninde sonunda, “eşit, egemen, uluslararası tanınmış iki devletli çözüm” ile nihayete erecek.
SINIR KAPILARI AÇILMASI KONUSU:
New York’taki gayrı resmi üçlü görüşme ve akşam yemeği sonrasında gündeme giren Ara Bölge’de yeni geçiş noktalarının açılması konusunu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi kendi çıkarları doğrultusunda çarpıtmak niyetinde.
Öncelikle kendilerinin adanın tek egemen yönetimi olduğunu BM’ye kabul ettirmek çabalarının ve çalışmalarının sonuç vermemesini bir türlü kabul edemiyorlar ve her konuda “biz böyle istiyoruz” diyerek güya son sözün kendilerinde olduğunu ispat etmeye çalışıyorlar.
Birleşmiş Milletler, KKTC tanınsa da tanınmasa da adadaki varlığını kabul ediyor ve ada sathında alınacak, özellikle de ara bölgeye bağlantılı kararlarda KKTC’nin de onayını almadan hiçbir girişimin sonuç vermeyeceğini çok iyi bilmekte. KKTC devleti izin vermezse BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) KKTC topraklarında dolaşamayacağının da farkında Birlemiş Milletler.
Yıllardır gündemde olan mevcutlara ilaveten yeni sınır kapılarının açılması konusunu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, kendi ekonomik çıkarları, KKTC’ye geçen Rumları ve yabancı turistleri engellemek, KKTC’nin ekonomisine zarar vermek, Türkiye’yi ile Türk Silahlı Kuvvetlerini suçlamanın, zan altında bırakmanın yollarını bulmak için yıllarca sürüncemede bıraktı.
Toplantı tutanaklarının satır aralarına göz atılınca Rumların art niyeti ortaya çıkmakta.
- New York’taki gayrı resmi üçlü toplantıda ve konuyla ilgili tartışmalarda Haspolat geçiş noktasının açılması her iki tarafın da faydasına olacağı tartışılmaya başlanınca, Kıbrıs Rum Yönetimi Haspolat kapısının açılmasının Rum esnaflarından daha çok KKTC esnaflarının yararına olacağını düşünerek anında reddetti. Gerekçeleri de Haspolat kapısının açılmasının Kıbrıs Rum tarafına katacağı ekonomik faydanın, Kıbrıs Türk tarafına sağlayacağı ekonomik faydadan daha az olacağı gerçeği imiş.
- Kıbrıs Rum Yönetimi, adadaki her iki tarafa hiçbir ekonomik katkısı olamayacak olan Gaziler köyündeki sınır kapısı ve Erenköy’deki sınır kapısını masaya koymalarının tek nedeni, geçişleri rahatlatmak ve kolaylaştırmak, karşılıklı her iki tarafın ekonomisine katkı koymaktan ziyade, askeri önem taşıyan bu bölgelerden geçiş yapmak ve bölge bütünlüğünü bozmak. Doğal olarak Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetlerinden Rumların bu talebine olumsuz görüş gelince de Türkiye’yi protesto etmek. Kıbrıs Rum Yönetimi Güvenlik Kuvvetlerimizi protesto edince, siyasi olarak Güvenlik Kuvvetlerimizi tanımış olacağından sanki de muhatapları Türkiye imiş gibi hedef şaşırtarak Türkiye’yi protesto etmeyi tercih etmekteler. Türkiye Kıbrıs Rum Yönetimini bırakın muhatap kabul etmeyi, 1960 Cumhuriyeti Anayasasını tek taraflı ve Kıbrıs Türk Milletvekillerinin, Kıbrıs Türk Halkının ve garantörlerin onayını almadan değiştirdiği için diplomatik olarak dahi tanımıyor.
Kıbrıs Rum Yönetimin, sözde “tanınmış devlet” kisvesi altında kendi isteklerini kayıtsız koşulsuz Kıbrıs Türk tarafına ve Birleşmiş Milletlere kabul ettirmek çabalarının sonuç vermeyeceği, yarım asırdır kesinleşmiş bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Hele de adadaki en küçük bir itilafı eğip büküp Türkiye’yi protesto etme vesilesine çevirdiklerini artık tüm ilgili devletler biliyor ve dikkate bile almıyor.
Rumlar topraklarının bir kısmını ABD’ye verip sırtlarını ABD’ye dayayıp, bölgenin en güçlü devleti oldukları hayaline kapılmış olmalarına rağmen Kıbrıs sorunu eninde sonunda, “eşit, egemen, uluslararası tanınmış iki devletli çözüm” ile nihayete erecek.