Prof. Dr. Ata Atun
Prof. Dr. Ata Atun

Kıbrıs birleşirse Türklerin hakkı ne olacak?

Kıbrıs birleşirse Türklerin hakkı ne olacak?

Aramızda belli bir kesim, KKTC’nin lağvedilerek 4 Mart 1964 günü BM’de, ABD, Rusya ve
AET’nin desteği ile Rumların gaspettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ne katılmak için her türlü
çalışmayı yapıyor. Hedefleri sözümona “Euro maaş almak, özgürlüğümüzü ve
egemenliğimizi önce Rumlara sonra da AB’nin kontrolü altına vermek, AB içinde azınlık
olarak, sözde mutlu bir şekilde yaşamak.”
Bu hedeflerini halkımıza kabul ettirmek için de kurdukları dernekler vasıtası ile AB’den,
faaliyetlerine katkı kisvesi altında paralar alıyorlar ve Rumlarla birleşilirse neleri
kazanacağımızı allayıp pullayarak vatandaşlarımızın önüne koyuyorlar. Okullarımızda bazı
öğretmenler minicik çocuklarımıza, milli mücadelemizi ve uğradığımız soykırımı
anlatacaklarına, Rumlarla birleşirsek bir şeyler kazanacağımız hayalini anlatıyorlar ama
asla özgürlüğümüzü ve egemenliğimizi kaybedeceğimizi, Rumların yönetimi altında aynen
Batı Trakya’da olduğu gibi her haktan yoksun “azınlık” statüsünde yaşayacağımızı
söylemiyorlar.
Kendi kişisel yaşanmışlıklarım ve deneyimlerim bana Birleşik Kıbrıs’ta nelerin
yaşanacağının ip uçlarını vermekte. Olması mümkün değil ama şayet olursa Rumların,
neredeyse 2 asırdır dile getirdikleri “çoğunluk biziz, adayı yönetmek bizim hakkımızdır”
görüşlerinin, acı bir şekilde hayata geçeceği kesin.
Anlatacaklarım, benim yaşadıklarım. Yorum sizin;
1970’li yılların başında Mağusa Limanındaki serbest bölgede, tahminen 20 kadar
Gümrüksüz Mal satışı mağazası “Duty Free” vardı. Bunların tamamına yakını Rumlara
aitti. Tek bir dükkanı Türk işletiyordu. Tüm mağazalarda fiyat aynıydı zira toptan fiyatı 20
Şilin, perakende fiyatı 22 Şilin olan bir karton sigarayı, kâr marjı çok düşük olduğu için
hiçbir mağazanın daha düşük fiyata satması mümkün değildi.
Türk mağaza sahibi birden Türk gemilerin bile kendisine hiç gelmediğini fark etti. Şaşırdı.
Biraz araştırınca Çikko Manastırı’nın, Rum mağaza sahiplerine aradaki farkı ödeyerek
perakende fiyatını 20 Şiline düşürmeleri talimatını verdiğini öğrendi. Müşteri kaybı nedeni
ile Türk soydaşımızın dükkanı battıktan ve meydan kendilerine kaldıktan sonra da sigara
fiyatları 24 Şilin olmuş, Çikko manastırının sübvansiye ettiği 2 Şilinler manastıra geri
ödenmişti. Türk’e ait bu mağazayı batırmak ve iflas ettirmek için bizzat Rum Ortodoks
Kilisesinin merkezi olan Çikkos Manastırı’nın müdahale etmesi, Rumların Türklere
ekonomik hayatta da ne denli gaddarca davrandıklarının göstergesiydi.
***
Barış Harekâtı öncesi Mağusa’da İnşaat mühendisi olarak çalışırken, Maraş’taki Ordu
Evi’nin karşısındaki, günümüzde yurt olarak kullanılan 10 katlı binanın statik hesaplarını
yapmış, inşaat süresince de kontrol mühendisliğini yürütmüştüm. İnşaatı üstlenmiş olan
müteahhit Meşşios usta ve işçi sıkıntısı çektiğinde benden yardım isterdi. Ben de
Mağusa’da yaşayan Türklerden usta ve işçileri işe aldırıp, iş gücü sıkıntısının azaltılmasına
yardımcı olurdum. Zaman içinde inşaatta çalışan Türklerin sayısı belirgin şekilde artmış,
işler de hız kazanmaya başlamıştı. Bir sabah inşaata, EOKA’nın Mağusa bölgesi sorumlusu
geldi ve müteahhit Meşşios’a bütün Türkleri işten atması talimatını verdi. O gün tüm
Türkler işten atıldı, bana da inşaatı kontrole gerek olmadığını ve inşaata gelmemem
söylendi. Kovulmuştum…
01.03.22-Kıbrıs birleşirse Türklerin hakkı ne olacak
***
Yaşadıklarım bitmiyor ki…
1972 senesinde Mağusa (Rum) Belediyesi bayındırlık işlerinde görev yapmak üzere bir
inşaat mühendisi veya Mimar münhali açınca, ben bütün koşullara uygun vasıfları
taşıdığım için başvurumu yaptım. Kıbrıs Cumhuriyeti Mühendis ve Mimarlar Odasına
kayıtlıydım, imza hakkım vardı, İngilizce ve Rumca biliyordum ve Mağusa’da ikamet

ediyordum. Benden başka aranılan vasıflara uygun bir tek kişi daha vardı: Ünlü Lordos
ailesinin oğlu Mimar Constantinos Lordos.
Kıbrıs’ın en zengin ailelerinden birisinin oğlu olan Constantinos Lordos’un böylesi bir işe
ihtiyacı olmadığı için, başvuru da yapmamıştı.
Münhalin kapanış gününden sonraki ilk iş gününde, işe alındığımdan emin olarak
yapacağım işin detayını ve koşulları Belediye Başkanı ile görüşmek için Belediye binasına
gittim. Yaklaşık 4 buçuk saat (Türk olduğum için) kapıda bekletildikten sonra Başkan
Bambos beni kabul etti. Ben aklımdaki soruları sorduktan sonra Belediye Başkanı ayağa
kalktı, iki elini yana açarak bana doğru geldi ve “Griye (bay) Atun, sen tam aradığım
adamsın. Tüm koşullara da uyuyorsun. Seninle çalışmak bizim için büyük bir mutluluk
olacaktır. Bak, Glafkos Klerides ile Rauf R. Denktaş, Kıbrıs konusunu müzakere ediyorlar.
Müzakereler anlaşmayla bitsin, hemen ertesi gün gel ve işine başla” diyerek beni kapının
önüne koydu. Aradan tam 50 yıl geçti. Müzakereler halen daha devam etmekte. Eğer
Rum olsaydım, aynı gün işe alınacaktım. Ama ahtım var, müzakerelerin anlaşmayla bittiği
gün hayatta isem Bambos’un mezarına gidip “Bana söz verdiğin işime başlamak için ben
geldin Griye Bambos” diyeceğim.
İşte “Birleşik Kıbrıs”ta bizi bekleyen gelecek, bu olayların benzerlerini yaşamak, her koşul
ve yerde azınlık konumunda olmak…

Bu yazım, Rumlarla ve AB ile Kıbrıs’ın birleşmesi hayalinin gerçekleşmesi için işbirliği
yapan kişi, kuruluş ve Sivil Toplum Örgütlerine ithaf olsun…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!