Fransa masum bir ülke değil.
Sömürgecilik kâğıt üstünde bitmiş görünse de, Fransa halen daha diplomatik oyunlarla ve göz boyamacılıkla Afrika’daki eski sömürgelerini demir yumrukla yönetmekte, yeraltı varlıklarını da soyup soğana çevirmekte.
İstediği zaman bu ülkelerde darbeler yaptırmakta ve yönetiminin başında olduğu ülkesini Fransa’ya bağlı olmaktan kurtarıp tam bağımsız hale getirmek için çabalayan Cumhurbaşkanlarını, Başbakanları bir gecede devirip, kendi devşirmelerini iş başına getirerek, sömürgesini kendi istediği gibi yönetmekte.
An itibarı ile Fransa’nın Afrika kıtasında, bizlerin tam bağımsız olduklarını sandığımız veya dünyaya bu şekilde yutturulmuş, kendi ulusal bayrakları ve ulusal marşları bulunan yaklaşık 20 “Şartlı Bağımsız” statüsünde sömürgesi bulunuyor.
Biraz geriye gidelim; II. Dünya Savaşından sonra yıkılan Fransa’yı ayağa kaldırmak için ABD’nin teklif ettiği ekonomik yardımın içinde dünya üzerindeki tüm sömürgelerine bağımsızlık vermesi koşulu da vardı. Fransa ABD’nin tüm koşullarını kabul etti. Hem ABD’den Marshall Yardımı adı altında milyonlarca dolarlık nakdi ve ticari mal hibesi aldı, hem de sömürgelerine, dünyanın gözünü boyayarak “Şartlı Bağımsızlık” adı altında bağımsızlık verdi.
Güya bu devletçikler bağımsız olmuştu. Bayraklarını gururla dalgalandırarak, ulusal marşlarını çalarak görkemli bir şekilde özgürlük günlerini kutlamaya başladılar. Kendi yöneticilerini, devlet başkanlarını, başbakanlarını ve bakanlarını kendileri seçtiler ama ipler hep Fransa’nın elinde kaldı. Hiçbir zaman tam bağımsız olamadılar. Otur deyince oturdular, kalk deyince de kalktılar.
“Şartlı Bağımsızlık” koşullarına göre;
Bağımsız devletin resmi dili Fransızca oldu. Fransız düşünce ve kültürü 1947 yılı sonrasında resmen tüm ilk, orta, lise ve üniversitelerde öğrenim gören vatandaşlara “zorla” öğretildi ve aşılandı. Bir Fransız gibi düşünmeleri genlerine işlendi.
Eğitim müfredatı, dersler ve içerikleri Fransız Eğitim Bakanlığı tarafından tespit edildi ve aynen uygulanarak, öğrenciler Fransız Tarihi, Edebiyatı, siyaseti ve politik anlayışı ile yetiştirildi. Beyinleri, birer Fransız gibi davranmaları şekilde formatlandı.
Ekonomi ve Para Sistemi Fransa Merkez Bankası’na bağlandı. Fransız Sömürgeleri Frankı, (CFA) sirkülasyona kondu ve karşılığı da Fransa Merkez Bankası’nda teminat altına alındı. Fransa tarafından bağımsızlıkları verilen eski sömürgeler, günümüze kadar kendi paralarını halen daha basabilmiş değil, kendi merkez bankalarını da kurabilmiş değil.
Bu bağımsızlığa kavuşmuş devletlerin hiçbirinin kendi hukuk sistemi yok. Hepsi de Fransız Hukuk sistemini uygulamakta ve bu sisteme tabi. Fransız Parlamentosunun Hukuk sisteminde yaptığı herhangi bir değişiklik bu “Bağımsız Devletler” de de geçerli olmakta.
En önemli son bağımsızlık koşulu da “Yeraltı Kaynakları”nın tamamen Fransa hükümetinin yönetimi altında olması. Bu ülkelerin hiçbirinde yeraltı kaynaklarını, madenleri, petrolü, doğalgazı, altını, elması ve benzer diğer ticari emtiayı çıkaran yüzde 100 yerli bir şirket yok. Bu “bağımsız Devletler” her tür kamu ihalelerinde Fransız çıkarlarını korumak ve Fransız şirketlerine öncelik vermek zorundalar.
Görüldüğü üzere Fransa halen daha bu “Bağımsız Ülkeleri” sömürmekte ve sömürge anlayışı ile yönetmekte. Kim bu yönetim tarzına itiraz edip tam bağımsız olmak isterse, Fransız Derin Devleti tarafından organize edilen bir darbe ile alaşağı edilmekte ve yerine devşirme bir yönetici getirilmekte zira “Şartlı Bağımsız” eski sömürgelerinin “Tam Bağımsız” oldukları gün Fransa’nın batacağı ve iflas edeceği kesin. Zaten an itibarı ile Fransa’nın dış borcu, Gayrı Safi Milli Hasılasının iki katı.
Fransa’nın Türkiye’ye olan düşmanlığı ise Türkiye’nin Afrika’daki faaliyetleri ve bölgedeki etkin rolüyle ilgili. Türkiye’nin son dönemlerdeki aktif dış politikası, Akdeniz’de söz sahibi olması, Libya’yla yaptığı antlaşma, Afrika ülkelerindeki belirgin etkisi, THY’nin tüm Afrika ülkelerine uçuş yapması, aktarma merkezinin Paris’ten İstanbul’a kayması Fransız sömürge üst akıllarını çılgına döndürdü lakin yapacakları çok fazla bir şey yok.
Sömürü sistemine kendisini fazlaca kaptıran Fransa, Türkiye’yi de sömürgelerinden birisi sansa ve aba altından sopa gösterip, Doğu Akdeniz’den uzaklaştıracağını zannetse de gerçekleri görmesi fazla vakit almadı.
Tabi burada Türkiye’nin rolü sadece kendi deniz alanlarını korumakla sınırlı değil. Emperyalist ülke ve ülkelere “orada dur!” diyebilen ülke olarak da tarihe geçecek Türkiye’nin omzuna “askeri ve politik kararlılığını sürdürmek” gibi bir sorumluluğu yüklenmiş durumda.