Bu treni biz nasıl yakalarız?
Ülkemizin, özellikle Cumhuriyetin ilanından sonraki ticaret hadlerine ve son yıllardaki gelişmesini üstünkörü bir şekilde değerlendirsek bile, dış ticaretin genişlemesi, derinleşmesi ile GSMH artışı arasındaki paralelliği hemen görürüz. Dış ticaretin ülke zenginleşmesine katkı sağlaması için gerekli olan devamlılık sağlanmalı ve dış ticaret çeşitli ekonomik ve politik sebeplerle kesintiye uğramamalıdır.
Dünyaya ekonomi üzerinden eklemlenme mücadelesinde devralınan mirasın belirlenen hedeflere uymaması nedeniyle Cumhuriyetin başlangıcında içe dönük ekonomik yapılanma tercih edilmiş ve 1950 yılına kadar dış ticaret haddi 1 milyar doları bile bulmamıştır. Bu içe dönüklükte ödenen Osmanlı borçlarının varlığı ve yeni dış borçlanmadan ısrarla kaçınılmasının payını özellikle vurgulamak gerekir. Diğer yandan, İlk yıllardaki devletleştirmelerin zorunlu kıldığı ve ihtiyatlılık adına benimsenen devletçi ekonomik yaklaşım büyük bir sanayi hamlesine dönüşürken 1923-1950 arasındaki ekonomik büyüme ortalaması %8,8 olarak gerçekleştirilmiştir. 1951-1960 arasındaki oran ise %6,4’tür.
Dünyaya pozitif eklemlenmenin uluslararası ticaretten geçtiğinin veri olduğu şartlarda dünya ekonomisinin yarattığı iktisadi refahtan daha fazla pay alabilmenin yolunun dış ticaret hadlerinin büyütülmesinden geçtiği ortadadır. 1923-2021 arasında ülkemizin dünya ticaretinden aldığı pay 1999’da en yüksek seviyesine erişerek 1,42 olabilmiştir. Bu oran 1999 yılından itibaren dalgalı bir seyir izleyerek 2021 yılı sonu itibarıyla 0,8’e gerilemiştir. Bu gelişme 2013 yılında dile getirilmeye başlanan orta gelir tuzağında bile tutunamadığımızı açıkça ortaya koymaktadır.
Teorik tartışmalara girmeden, basit bir hesapla 2005 yılında geçilen kişi başına ihracatın 1.000 dolar olduğunu ve bu miktarın da kişi başına milli geliri 1.000 dolar artırdığını ifade edelim. Yine de ifade edilmelidir ki, ihracatta gelinen seviyeleri, her türlü gelişmede olduğu gibi, rakamlar tek başına ve kendi içinde değerlendirildiğinde çoğu zaman yanlış sonuçlara da varılır örneğin, 1923 yılında 50 milyon Dolarlık ihracat yapılabilirken, 2020 yılındaki 200 milyar Dolarlık ihracat 98 yılda 4.000 kat büyüme ile muazzam bir gelişme gibi görülebilir. Oysa, bunu tam olarak kıymetlendirebilmek için aynı zaman dilimi içinde benzer ülkelerin kaydettiği gelişmeyle karşılaştırarak vardığımız noktanın nasıl bir değer taşıdığı hakkında hüküm verebiliriz. Bu karşılaştırmanın kolaylıkla yapılabileceği ve ülkenin dış ticaret yolu ile nasıl büyütüldüğünün sayısız örneği bulunmakla birlikte, bizim daha çok bildiğimiz Kore ve Japonya gibi, hatta daha güncel olan Çin ile mukayese etmek daha doğru yargılara varmamızı sağlayacaktır.
Gerek ihracat kalemlerindeki mal bileşenlerinin zayıflığı, gerekse sınai ürünlerin ihraç edilmesinin mümkün olmaması nedeniyle, ülkenin uzun bir dönem içe kapanmak zorunda kaldığını ve ithal ikameci yaklaşımların bir türlü terk edilemediğini söyleyebiliriz. 1923 iktisat Kongresinde ekonomik yaklaşımı belirlenen ülkemizin, son 100 yıllık tarihinde dış ticaret ve kambiyo rejimleri ile ilgili sayısız düzenlemelerin yapıldığı ve dış ticarette model arayışlarında bulunulduğu da bir hakikattir. Özellikle, serbest ekonomi kurallarının hâkim kılınmasını ve dışa açık ekonomik büyüme modelinin uygulanmasını amaçlayan bir dizi parasal düzenlemelerin ve teşvik uygulamalarının yer aldığı 24 Ocak 1980 kararları ekonomik dönüşüm heveslerini göstermesi açısından önemlidir. 24 Ocak kararları içinde düzenlenen pozitif parasal teşvikler, dış ticaret sermaye şirketleri, serbest bölgeler, sektörel dış ticaret şirketleri ve yurt dışı organizasyon teşvikleri gibi önerileri sayabiliriz. Atılan bu adımların her biri belli ölçüde olumlu sonuçlar doğurmuş olmakla birlikte, istenilen dış ticaret derinliğine ulaşılamamıştır. Ancak işaret edilmelidir ki bu kararlardan sonra ülkemizin global dünya ile daha fazla entegre olmasına bağlı olarak, varılan ihracat seviyesinin GSMH içindeki oranı %27’ye yükselmiştir.
Zenginler kulübüne üye olmak olarak nitelendirebileceğimiz Trilyon Doları aşan (kişi başına 15.000 Dolar ) GSMH hedefine varabilmek için en az 300 milyar Dolar ihracat yapmamız gerekmektedir. Dikkate alınmalıdır ki; uzun erimli ortalamada yakalanabilen %75’lik İhracat/İthalat oranı ile en az 400 milyar Dolarlık ithalat yapmak gerekecektir ki son 20 yılın ortalama ihracat artış oranıyla en az 10 yıl sonra bu rakama erişebilecek olmamızın yanında ortaya çıkacak 1 Trilyon Dolarlık dış ticaret açığının finansal kriz yaratma potansiyeli de ortadadır. O halde yeni bir ekonomik krize girmemek için ihracatta önemli bir sıçrama yaparak karşılama oranlarını en azından dış ticareti dengeleyecek seviyeye çıkarmamız şarttır.