Aslan Yaman yazdı…
Milliyetçi Hareket Partisi içinde yer alan bazı Türk Milliyetçilerinin iktidar olma istek ve çabasına inatla direnen, hatta hükümetin temel milli değerlere saldırarak yok etme andı içmişçesine tahrip etmesine seyirci kalan Parti yönetimine itiraz ederek hem Parti Politikalarında hem Parti Yönetiminde değişiklik istemişlerdi. Süreç; bu istek sahiplerinin Partiden ihraç edilmesiyle sonuçlanmıştır. İhraç edilenler yeni bir parti kurarken ihraçlar tükenme noktasına gelen AKP’ye de can simidi olmuştur. Daha sonraki siyasal adımları dehşete kapılarak, hayal kırıklıkları içinde izledik; parlamenter demokrasinin sona erdirilmesine ve tek adam rejiminin ortaya çıkmasına destek veren bir MHP.
Ancak, Türk Milliyetçilerinin beklenti ve umutları yeni kurdukları Parti çatısı altında da hayal kırıklığı ile noktalandı.
2017 yılının yaz ayları boyunca İYİ Parti’nin kuruluş çalışmalarını sürdüren Türk Milliyetçileri, Atatürk’ün tarif ettiği Türk Milletini esas alan, şehirli ve modern bir milliyetçilik zemininde iktidara gelmeye hazırlanırken, büyük bir sürprizle karşı karşıya kaldılar. Partileri, yola çıktıkları noktadan uzak, zayıf bir milliyetçilik vurgusu üzerine Merkezde bir Parti olarak tanımlanıyor, Kurucu Genel Başkanın ifadesine göre de kalkınmacı, demokrat ve siyasi yelpazenin tam merkezinde yer alıyordu. Bu ideolojik savrulmaya itiraz eden Türk Milliyetçileri, siyasal sistemin işleyişini kökünden değiştirecek MHP’nin öncülük ettiği anayasa değişikliği önerisi ve yaklaşan genel seçim nedeniyle konuyu tartışmaya açmayı bir kenara bıraktılar. Ülkedeki demokrasiyi tek adam rejimine dönüştüren anayasa değişikliği, tüm çabalara karşın, şaibeli bir halk oylaması ile kabul edilirken, anayasa değişikliğine hayır diyenler referanduma itiraz etmek bir yana, kullanılan mühürsüz oy pusulaları, seçim sandıklarında tutulmuş tutanaklar, oy birleştirme pusulalarındaki sahtekârlıkları görmezden geldiler. Yeni anayasa, Türk milliyetçilerinin kurulmakta olan kendi Partileri tarafından bile hemen kabul edildi. Yani atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş oldu.
Kurucu Genel Başkan’ın kuruluş aşamasından başlayarak, uzun süre birlikte siyaset yaptığı MHP yerine, içinde daha kısa kaldığı Doğru Yol Partisinin ideolojik temeli ve örgütlenme şeklini sürekli övdüğü görülüyordu. Genel Başkan bu söylemine paralel bir şekilde, milliyetçi bir ideolojiye sahip olmanın getirdiği toplumcu, devletçi, güçlü devletten ve karma ekonomiden yana olma fikrinden uzaklaştırıp, Partiyi Doğru Yol Partisi ideolojisine yaklaştırarak, liberal, özelleştirmeci ve batıcı bir çizgiye oturttu. Sonuç: Avrupa İçin Liberaller ve Demokratlar İttifakı üyeliği ile taçlanmıştır.
Kuruluş sırasında bile ideolojik savrulmanın açıkça görülmesi için kurucuları listesine şöyle bir göz atmak yeterli olacaktır. DSP eski milletvekili Aydın TÜMEN, Devlet eski Bakanı DYP’li Ayfer YILMAZ, DYP ve CHP eski milletvekili Aytun ÇIRAY, AKP eski milletvekili Ersönmez YARBAY, Refah Partisi eski milletvekili Mukadder BAŞEĞMEZ ve ANAP eski milletvekili Süleyman SARIBAŞ gibi isimler kurucu olarak listede yer aldılar.
Daha kuruluş sırasında yapılan söyleşilerde görülüyordu ki, Kurucu Genel Başkan tarafından terör sorununun çözümü hakkında hiçbir Türk Milliyetçisinin asla düşünemeyeceği, akıllara zarar verecek bir söylem geliştirilmişti. Kürtçülük Hareketinin birinci gününden beri dile getirdiklerini bilmiyor gibi, Partisinin iktidar olması durumunda Başbakan olarak, Kandil’e gidip bölücülerin ne istediklerini soracak ve bu isteklere uygun siyaset geliştirecekti. Bu görüşünü takip edecek sembol bir temsilci de bulmuştu. 1983-2007 yılları arasında Doğru Yol Partisi’nde siyaset yaparken Refah Yol hükümetlerinde Bakanlık yapmış, 2007-2010 arasında Demokrat Parti’de, sonra AKP’de yer alan Mehmet Salim ENSARİOĞLU’nu partiye davet ederek Başkanlık Divanı Üyeliğine getirdi. Salim ENSARİOĞLU da başından beri özerk yönetim, ana dilde eğitim, eşit yurttaşlık gibi konuların en şiddetli savunucularından biriydi.
Seçimlerden sonra geçen zamanda kendisine yüzlerce rapor sunulan ve binlerce saat çalışma yapılan bu konuda Sayın Meral AKŞENER’in düşüncesinde hiçbir değişiklik olmadığı Ruşen ÇAKIR ile yaptığı son söyleşiden anlaşılıyor. Meral AKŞENER’in kendi ifade ettiği gibi Baba tarafının Diyarbakır’dan Selanik’e göç ettirilmesinin yarattığı romantik bir Kürtçü bağımlılık yoksa, bu tür sözlerin bin katını eden hatta Şeyh Said’in torunu olduğu sürekli dile getirilen Ali BABACAN’a bile oy vermeyen Kürtlerin kendisine oy vereceğini düşünmek en azından bir safdillik olarak yorumlanmalıdır. Yoksa yıllarca içinde bulunduğu MHP’nin havasını teneffüs etmiş ve PKK tarafından şehit edilen Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin için gözyaşı dökmüş bir siyasetçinin aşağıdaki sözleri sarf etmesini hiçbir akılla izah etmek mümkün değildir.
Sayın Akşener açıklamasında diyor ki, “Siz ne istiyorsunuz, ayrı devlet istiyor musunuz, istemiyor musunuz, federasyon istiyor musunuz, istemiyor musunuz diye soracağım. Bizim kuruluşumuzda azınlıklar ve çoğunluklar dine göre tarif edilmiştir. Kürtler de çoğunluğun içinde sayılmıştır. (oysa Kürtler azınlıktır demeye getirerek) Çoğunluk azınlığın üzerinde de söz sahibidir, temel sorun budur. Abdullah ÖCALAN’ın geçmişte büyük hatalar yaptık dediği gibi sayın Erdoğan da açılım süreçlerinde yanlışlar yapmıştır. Temel yanlışları BASK gibi IRA gibi sorunlu alanlar örnek alınacak tarzda çalışılmamış, temel kavramlar üzerinde örneğin Türk kim, Kürt kim tanımları üzerinde mutabakat sağlanmamıştır. Halka bilgi verilmemiş, Devletin bölgeye sağladığı kaynaklar bir avuç elitin elinde kalmıştır. Ben Japon sistemine inanıyorum. Küçük küçük somut adımlar atılmalıdır.”
PKK ve HDP’nin milyonlarca kez dile getirdiği taleplerini, açılım ve hendek olaylarını 700’den fazla şehit verilmesini duymazdan veya görmezden gelen AKŞENER, hala “Siz ne istiyorsunuz” diye soracağım diyorsa, bunun 7 Haziran 2015 seçim sürecinde 20 yıldır TBMM’de siyaset yapan AKP ve CHP’nin siyasal sistemi tıkayan bir birlerini tanıma turlarında ülkeyi uçurumdan uçurumlara sürüklemesinden farkı nedir?
Sayın Meral AKŞENER’in söylediklerini daha açık bir şekilde ifade edersek, şöyle demiş olduğunu görüyoruz:“ Sayın ERDOĞAN Çözüm Sürecini yanlış uygulamıştır. Ben önce Kürt ve Türk’ü tanımlarım, sonra tarafların istekleri üzerinde nasıl bir devlet istiyorlarsa, federasyon olur, ayrı devlet olur, ona uygun bir açılım süreci tasarlayarak vatandaşa bilgi veririm” diyor. Bu açıklama İYİ Parti’nin Güçlendirilmiş Parlamenter Demokrasi konusunda hazırladığı belgelere de, 6’lı Masa’nın yayınlamış olduğu dokumanda da yer alan herkesin kendi kimliği ile siyaset yapması olarak düzenlenmiş ifadeye de ne kadar uygun değil mi?
Oysa, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tek bir kimliği vardır ve bu kimlik TC nüfus bilgilerini barındıran vatandaşlık kimliğidir. Bu kimliğe sahip tüm vatandaşlar anayasamızda belirtilen tüm haklara eşit bir şekilde sahip olarak kanunlar önünde eşit olduğu gibi teşebbüs etmede, kamusal hizmetlere ve fırsatlara erişmede eşittir. İYİ Parti’de siyaset yapan Türk Milliyetçileri için durum ne kadar açık ve berrak değil mi? Ya Partinizde kalarak varlığı ve birliği için hayatınızı ortaya koyduğunuz Türkiye’mizi ayrı devletlere veya federasyonlar bölersiniz ya da bunu aklından bile geçirecek olanlarla mücadele etmek üzere yolunuzu ilk dönemeçte ayırırsınız.
Başka atılacak bir adım var mı?