Toplumun en ucundaki kılcal damarlara kadar etkileyen bu sorunları daha uzatmak mümkün ve bunların her birini düzeltmeye girişmek için ne anayasa değişikliğine ihtiyaç var ne de sokak hayvanlarının öldürülmesine. Gerçeklikten kopuk bir paradigma peşinde koşmak yerine tek bir sorunun çözümü için olsun çalışmak gerekli değil mi? Size oy veren Türk milleti kendisinin maniple edilmesini değil, dağlar gibi yığılmış sorunların çözümü için çaba gösterilmesini bekliyor.
Toplumların dikkatini bir başka yöne çekmek için gerçekliği olmayan algısal bir sorun oluşturulup dağılan dikkat sonrasında bir olgu tanımlanır ve gerçeklik olarak topluma benimsetilir. Bilinen, ama kitle iletişim araçlarının desteğiyle her uygulandığında başarılı olan (kaba tabiri ile her seferinde yedirilen) bir yöntemdir. Buna, Thomas Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabında kullandığı Paradigma kavramını değerler dizininin yeniden oluşturulması anlamına gelecek şekilde kullanarak “Paradigmanın İnşası” diyenler de var. Uygulama biraz detaylı olmakla birlikte otokratik siyasal iktidarların yalan ve çarpıtılmış bilginin yayılmasını önleyecek yasal-toplumsal bir organ yokluğunda en büyük silahı, en çok başvurdukları yöntemdir. Bunu en iyi uygulayan bilinçli sosyal iletişimciler “Göbbels’in Palto’sundan düştüklerini” kabul ederler.
Cumhurbaşkanı, son günlerde yeni bir paradigma oluşturmak üzere çiklet gibi çiğnemeye başladığı anayasa konusuna her şeyi bilen cahillerden oluşan şefliğini yaptığı koronun da katılmasıyla ortalığın toz duman olacağını hesap etmiş olmalı ki düğmeye bir kez daha basmıştı. Meclis Başkanının da devreye girmesiyle algısal devre tamamlanmış olacak ve yeni gerçeklik yaratılmış olacaktı: Darbe anayasası bizi engelliyor, anayasayı değiştirelim bütün sorunlarımızı çözeriz.
Toplumun mevcut anayasa ile bir sorunu olmadığı için (apartheid gibi özellik taşımıyorsa, toplumların genel olarak anayasalarla bir sorunu olmaz, hukuk ve siyasetin kesiştiği alanın belirleyicisi olarak iktidarların sorunu olur, anayasalar siyasal iktidarların yetki alanlarını genişletici hüküm bulunduramaz, anayasanın temel görevi iktidarı hukukla çevrelemektir) Cumhurbaşkanının beklediği gürültüyü koparmamış olacak ki; bu kez gürültü çıkarması garanti olan bir başka düğmeye bastı: Sokak Köpekleri. Bu kez tam isabet. On yıllardır devam eden iktidarları süresinde konuyu görmezden gelerek tüm önerileri reddeden hükümet, bir anda öyle bir çözüm önerdi ki; Hayırsızada Sürgününden beter: İğne ile (itlaf) uyutalım.
Kargaşa düğmesine basılınca hemen aklımıza nedense gözden kaçırılmak istenen ve ülkemiz için hayati önem taşıyan acil sorunlar geliveriyor. Demek ki hükümet, çözmekte yetersiz olduğu sorunları halının altına süpürerek toplumdan gizleyip daha büyük sorunlar varmış gibi yeni bir paradigma inşa etmek istiyor.
Oysa, uzun süredir iktidarda olan bu hükümet döneminde bilerek ve isteyerek ülkenin getirildiği yer gençliğe hitabede tehlike olarak işaret eden durumların tamamı mevcuttur. İsterseniz bunların bir kısmını sayalım.
- Hukuk sistemi çöktü; Adalet sistemi, tarikatların en önemli mücadele alanı oldu. Mahkemeler işlemez, hukuka erişilemez oldu. Mafya kendi adalet sistemini oluşturup kendi adaletini sağlamaya başladı. Mahkemeye giden her dosyanın üst mahkemelerde bir takipçisi olması, üst mahkemelerin birbiri il çatışması olağan hale geldi.
- Sınır güvenliği çöktü; ülkenin sınırları adeta yol geçen hanına döndü. Ülkemiz, kontrolsüz bir şekilde ve kim oldukları belirsiz, sayıları 20 milyona yaklaşan sığınmacı tarafından işgal edildi. Sığınmacılara harcanan yıllık 9-11 milyar dolar harcama bütçenin %5’ini yok ederken, israf, kayıt dışı faaliyetler, kaçakçılık ve mafya oluşumları ülkeye hâkim oldu. Yıllar evvel çözülen bulaşıcı hastalıklar yeniden hortladı.
- Eğitim Sistemi çöktü; eğitim önce yapboz tahtasına dönüştürüldü. Her değişiklikte biraz daha geri giden eğitimin kapsamı çağdaş ve bilimsel olmaktan uzaklaştırılarak gençlerin gelecek umudu yok edildi. Üniversite öğrencilerinin neredeyse tümü en kısa yoldan ülkeyi terk ederek bir başka ülkede kendine hayat kurma arayışı içindedir.
- Ekonomi çöktü; TL aşırı değer kaybetti, ülke örtülü veya açık bir şekilde aşırı borçlu hale getirildi. İç ve Dış borçların toplamı Milli Gelirin İki katına yaklaştı. Dış ticaret dengesi bir türlü sağlanamadığından kırılganlık durağan ve yapışkan hale geldi. Dünyanın en pahalı borçlanan ülkesi olduk. Bütçe gelirlerinin %25’i borç faizlerine % 25’i soygun sistemine dönüşen dünyanın en pahalı YİD projelerine gidiyor.
- Bütçe açığı ve ödemeler dengesindeki açık aynı anda patlayarak açıklar kangrenleşti. Gerçek enflasyonun gizlenmesi ile şirketlerin tüm mali tabloları gerçeklikten koptu. Yetersiz kalan vergi gelirleri ile devlet harcamalarının karşılanamaması nedeniyle tüm vatandaşlarda yeni ve yüksek vergi salınması tedirginliği arttı.
- Toplumu ayakta tutan değerler çöktü; hukuka, evrensel normlara, ahlaka vicdana olana inanç kalmadı. Dini değerler yıprandı ve yozlaştı. Ateizm ve deizm salgın halde topluma hâkim olmaya başladı.
- Sağlık Bakanlığı çöktü; hastanelerde muayene ve tedavi olmak imkânsız, kritik ve ithal ilaçlar bulunamaz hale gelirken, bedava ilaç verilen sığınmacılar mafyalaşarak yurtdışına ilaç kaçırmaya başladı. En kalitesiz Çin malı tıbbi malzemeler can almaya başladı.
- Devletin temel yapısı çöktü; 11 ilimizi etkileyen depreme 3 gün müdahale edilemedi, COVİD Salgınında kaç kişinin öldüğü, 6 Şubat depreminde kilimin öldüğü bilinmiyor. Yorum yapanlar, hemen dış güç, etki ajanı, faşist ve vatan haini diye etiketlendi.
- Toplumsal birliktelik çöktü; sevgi, saygı samimiyetten oluşan ve birlikte yaşama iradesini oluşturan değerler yok oldu. Gelir dağılımı bozuldu bir yanda aşırı lüks ve ülke gerçeklerinden kopuk bir hayat, diğer yanda çöplükten yiyecek toplayanların hayatı yaşanır oldu. Evsiz emeklilere tek bir hak kaldı: ölme hakkı.
- Siyasal sitem çöktü; tüm siyasi partiler hükümet tarafından kontrol edilerek faaliyetleri kısıtlanırken itiraz edenler değişik biçimde tehdit edilip kullanılışı hale geliyorlar. Meclisin ülke yönetiminde bir işlevi, Milletvekillerinin saygınlığı ve ülke yararına çalışma imkanları yok. Milletvekili olmak başkanlık rejiminin devamı için verilen bir diyet ve sadece bu düzenin sürmesi için süslü bir bahane haline geldi.
- Asker emeklilerine konuşmak yasak; ülke parçalanırken itiraz etmek, fikir beyan etmek, Ege’deki Adalar Yunanistan tarafından işgal edilirken uyarmak yasak.
- Bütçe bütünlüğü çöktü; paralel ve yan bütçeler yaratılarak bütçe disiplini yok edildi. Türkiye Varlık Fonuna kaynak aktararak Borsalarda spekülasyon ve manipülasyon yapmak serbest. Merkez Bankası işlemlerinde açıklık yasak, “ekonomi teorisini din sosu ile paketleyerek” faiz sebep enflasyon sonuç diyerek zorla faiz düşürüp, para basıp enflasyon ve kuru yükseltmek, döviz rezervini tencerenin dibini kazır gibi kazımak serbest. Gerçek enflasyon kadar maaş artışı yaparak ücretlinin hayat seviyesini korumak yasak, kendi açıkladığın enflasyon kadar asgari ücretli ve emekli maaşını artırmak serbest.
- 14 milyon emekliyi karın doyurmayan maaşa mahkûm etmek serbest. Gelir dağılımını alabildiğine bozmak, toplumsal barışı yok etmek, insanların yarınlarından emin olmasını sağlayacak tedbirleri almak yasak.
- Yap işlet devret adı altında 10 kat daha pahalı köprü, hastane otoyol ve havaalanı yapmak ve TVF bünyesindeki kurumları ve onların iştiraklerini satmak serbest. Bunların hesabını sormak yasak.
- Ülkenin tüm maden ve taşocaklarını, nadir elementler içeren yer altı kaynaklarını yabancılara tahsis ederek sömürgeci zihniyeti ile işletilmesine izin vermek serbest, bu konuda konuşmak yasak.
- Sadece kişilerin veya cemaatlerin zenginleşmesine neden olan nobran, kaba bir yönetim anlayışı. Sağlık, eğitim ve yüksek öğrenim hakkı açısından önceliğini yitirmiş bir Türk vatandaşı topluluğu ve karşısında sınırdan geçerek gelip ülkesinde yaşayanların öncelikli olduğu, vatandaş olduğu hatta yeşil pasaport aldığı bir ülke olmak serbest. Pasaportunun değeri kalmamış ve vize randevusu dahi verilmeyen ülkenin neresi olduğu ve neden böyle olduğunun sorgulanması yasak.
Toplumun en ucundaki kılcal damarlara kadar etkileyen bu sorunları daha uzatmak mümkün ve bunların her birini düzeltmeye girişmek için ne anayasa değişikliğine ihtiyaç var ne de sokak hayvanlarının öldürülmesine. Gerçeklikten kopuk bir paradigma peşinde koşmak yerine tek bir sorunun çözümü için olsun çalışmak gerekli değil mi? Size oy veren Türk milleti kendisinin maniple edilmesini değil, dağlar gibi yığılmış sorunların çözümü için çaba gösterilmesini bekliyor.